Search

Çanakkale Ayrıntılı Tanıtım Tarihçe

19 Ocak 2014 Pazar

Çanakkale Nüfusunun Gelişimi

Çanakkale ilimizin coğrafi, iklim ve toprak verimliliği gibi cazip şartlara sahip olması sebebiyle nüfusunda son zamanlarda değişik ve hareketli bir artış gözlenmektedir.
Türkiye geneline bakacak olursak okuryazarlık oranı yüksek olan illerimizden birisidir.
2000 yılı genel nüfus sayımının kesin olmayan sonuçların da gösterdiği gibi Merkez İlçe köyleriyle beraber 103,850 sayısına ulaşmıştır.
Bunu takip eden ilçelerimizin sırasıyla nüfus sayım sonuçları şöyledir:
Ayvacık 29,003
Biga 76,926
Bozcaada 2,440
Bayramiç 31,802
Çan 52,569
Eceabat 9,902
Ezine 35,398
Gelibolu 45,973
Gökçeada 8,907
Lapseki 26,115
Yenice 39,127
İl geneli toplam 476,128

Çanakkale'nin Jeolojik yapısı ve konumu

Jeolojik Yapı

Çanakkale ilinin jeolojik yapısı, 1. zamanda oluşmuş killi şist ve mermerleri, 2. zamanda oluşmuş mermerleşmiş kalker, kil, taş ve şistleri, 3. zamanda oluşmuş taş, kum, marn ve mikaları, 4. zamanda oluşmuş alüvyonlar ve volkanik külteleri içermektedir.
1. Zaman toprakları (Paleozoik): Karabiga'nın batısındaki yöre, bu tür toprakların en güzel örneğidir. Bu alan, özellikle, killi şistlerle mermerlerden oluşmuştur.
2. Zaman toprakları (Mezozoik): Mermerleşmiş kalkerlerden, kum, taş, kil ve şistlerden oluşur. Anafartalar limanı ve Kireçtepe yörelerini kaplar. Biga-Gönen arasında, Göre Dağı çevresinde, Yiğitler, Bayramiç, Ezine ve Geyikli çevrelerinde, ikinci zaman oluşuklarına rastlanır. Bu bölgelerde kireçtaşı çıkarılır. Kurşun, çinko, demir ve mermer gibi 2. zaman madenleri de vardır.
3. Zaman toprakları (Neozoik): Bu toprakların kapladığı alanlar, Çan İlçesi'nin kuzeybatısındaki Hamdibey Bucağı çevresi ile Çanakkale Boğazı'nın her iki yakasını kaplayan ve yükseltisi birkaç yüz metreyi geçmeyen kesimlerdir: Bu alanı oluşturan taşlar, killi, marnlı, kumlu ve mikalıdır. Yer yer kalkerlerin egemen olduğu kesimler de vardır.
4. Zaman toprakları (Kuvaterner): Çayların taşıdığı ve iki yana serptiği alüvyonlarla kaplı alanlardır. Çayların denize kavuştuğu yerlerde bu alanlar daha da genişler. Taban suyu bakımından zenginlerdir, bazı bölgelerde, örneğin Çardak'ta, artezyenler oluştururlar.
Volkanik Alanlar (Andezitler): Lapseki-Biga arasında uzanır. Ayrıca, Ayvacık, Babakale ve Ezine arasında oldukça büyük bir volkanik külte vardır. Genellikle ormanlıklar ve kayalıklarla kaplıdır. Kumlu ve hafif topraklarla örtülü bölümleri ise mera olarak kullanılır.

Yer altı Zenginlikleri

Çanakkale'nin uzun yıllar askeri bölge oluşu, bu yörede maden arama işlerini aksatmıştır. Ancak 1948'den bu yana, MTA Enstitüsü, yöredeki araştırmalarını yoğunlaştırmış ve zengin maden yatakları saptamıştır. İl sınırları içinde Yenice İlçesi'nde; kurşun, çinko, linyit, asbest, grafit, mermer, Çan İlçesi'nde; kurşun, linyit, manganez diyotomit, Lapseki İlçesi'nde; kurşun, bakır, demir, manganez, asbest, Bayramiç İlçesi'nde; kurşun, asbest, bakır, Ayvacık İlçesi'nde; ise kurşun, çinko, tuz, uranyum, Biga'da; kurşun, bakır, demir, manganez, asbest, grafit, perlit, Merkez İlçe de; asbest manganez, Ezine'de; demir, mermer ve Gökçeada'da kurşun ile linyit bulunmaktadır.

Topraklar

Çanakkale İli'nin genellikle kırmızı, boz ve esmer olan toprakları volkanik kökenli ve yerinde oluşmuş orman topraklarıdır. Çanakkale Boğazı'nın her iki kıyısında esmer renkli "Randize" topraklar vardır. Ayrıca, çay, dere ve göl yataklarıyla kıyılarda akarsuların aşındırmayla oluşturduğu deniz alüvyal topraklar bulunmaktadır. Alüvyal toprakların dışında topraklar derin olmayıp kalınlıkları 30-50 metreyi geçmez.
Kazdağı, Karaağaç Dağı, Göre Dağı ve Kayalı Dağı yöreleri kristal şist, granit ve her türlü başkalaşmış kültelerle kaplıdır. Birinci Zaman arazisinden daha eski olduğu kabul edilen bu arazinin dağlık kesimlerinde ve özellikle orman olmayan yerlerinde toprak oluşmaz, oluşsa bile, bunlar daha kumlu ve hafif topraklar olur. Görece kalın topraklar dere içlerinde, dereler yakın yerlerde ve dağ yamaçlarında görülür. Silisli ve kumlu olması kimyasal özellikleridir. Beyaz mikanın egemen olduğu yerlerde toprak çok hafiftir. Ancak siyah mikalı yerlerde toprak potas bakımından zengincedir. Bu tip toprak, meyve ve patates ekimine elverişlidir. Yenice, Kirazlı ve Şerbetli bölgeleri buna örnek olarak gösterilebilir.
Gelibolu Yarımadası'nda Göre Dağı, Bayramiç, Ezine ve Geyikli çevreleri ile Biga-Gönen arasında killi, kalkerli, kireçli ve demirli kırmızı topraklar bulunmaktadır. Bu topraklarda her türlü bitkinin büyümesine elverişli madenler bulunur. Genellikle buğday ekimine, bağcılık ve zeytinciliğe elverişlidir.
İlde, Birinci zamandan daha eski dönemde oluşmuş topraklar ile volkanik genç kültelerin bulunması ve her türlü kırıntı ve döküntünün bunlara karışması sonucu, zengin topraklar oluşmuştur. İl topraklarının %97'si kültüre elverişlidir. Toprakların %34'ünde bitkisel üretim yapılmakta %9'u da çayır-mera olarak kullanılmaktadır. İl topraklarının yarısından çoğunu ise ormanlar kaplamaktadır.

Coğrafi Durum ve İklim

Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı ve Trakya'nın güneybatı kısmında Gelibolu yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde 9,737km'lik bir alanda kurulmuş olup, doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir, batıda Ege denizi, kuzeybatıda Edirne ili, kuzeyde Tekirdağ ili ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir. Adını verdiği Çanakkale Boğazı'nın iki yanında yer alır. Coğrafi yönden çok büyük önem taşıyan boğazın uzunluğu İstanbul Boğazı'nın iki katına yakın olup 65 km’dir. Genişliği de İstanbul Boğazının iki katıdır.(Genişlik 1,250-6km.)
Çanakkale Boğazı akarsuların geniş bir şekilde açtıkları eski bir vadinin yeridir. Su altında kalan bu vadide sonraları boğaz oluşmuştur. Boğazın karşılıklı kıyıları arasında engebelik araziler yükselir. Trakya bölgesinde Gelibolu yarımadasının Saroz Körfezi kıyıları üzerinde yüksekliği 400 metreyi bulan tepeler mevcuttur.
Boğaz kıyılarına dik yamaçlar iner. Taraçalar şeklinde yaklaşık 20-50 ve 100 metre yükseklikte tepelerin bazıları deniz kıyısının yakınlarında oluşmuştur.
Anadolu bölgesinde ise deniz seviyesinde düzlükler şeklinde göze çarpan manzara İstanbul Boğazı'nda rastlanmayan bir özellik taşır.
Akarsu olarak Tuzluçay, Menderes, Sarıçay ve Kocabaş çaylarını sayabiliriz. Düzenli bir rejimi olmayan bu sular sonbahar yağmurlarında ve bol yağış alınan ilkbahar aylarında kabarmaktadır.
İlimiz sınırları içerisinde değişik yerlerde, derinlikleri 5-10 metre arasında değişen yer altı suları vardır. Bu suları değerlendiren değişik bölgelerimizde çeşitli kaplıcalar da bulunmaktadır.
Bölgenin en yüksek yerleri Güneydeki Kaz Dağı (1767), kuzeyde ise Saroz Körfezi yakınlarındaki Koru dağlarıdır.

İklim

Çanakkale ilinde Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinde geçiş iklimi hüküm sürmektedir. Yazların sıcak ve kurak, kışların serin ve yağışlı geçtiği ilimizde Temmuz-Ağustos ayı sıcaklık ortalaması 25-35 derece arasında değişmektedir. Rüzgarlar genelde kuzeyden gelen poyraz ve güneyden gelen lodos rüzgarları olarak isimlendirilir.
Med ve cezir olayının sebep olduğu seviye farkı 10 cm. olduğu halde, rüzgarların sebep olduğu seviye farkı 70 cm’yi bulmaktadır.
İklime bağlı bitki örtüsünü de değerlendirecek olursak denizden gelen rüzgar ve cereyanlara rağmen sahil bölümünde zeytin ağaçlarının çokluğu dikkat çeker. Defne ve harnut gibi yaprağını dökmeyen ağaçlarla, içerilere doğru ilerledikçe, meşe, karaağaç, çınar, kestane, incir, ahlat ve benzeri yaprağını döken ağaçlar bulunur. Muhtelif bölgelerinde ise maki denilen çalı ve benzeri ağaçlarla, bunların arasında ilin florasına hakim vaziyette kekik bulunmaktadır.

Tarihte Çanakkale

İnsanlık tarihini araştıran bilim dallarına, gereksindikleri en önemli verileri sunan buluntu malzemeler içinde, çanak-çömlek (keramik veya seramik) ismiyle anılan kullanım eşyalarının ayrı bir önemi var. MÖ yaklaşık 5 bin yıllarına kadar uzanan seramik kültürü, Anadolu topraklarından dünyaya yayıldı. Bu kültür içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan Çanakkale seramiklerinin Osmanlı Dönemi ise, başlıbaşına bir inceleme konusu. Çanakkale seramikleri; kompozisyon, biçim, renk uyumu ve süsleme yönünden İznik-Kütahya ve Milet işi keramiklerden farklılıklar gösteren, kendine özgü bir sanat. Bölgenin iyi kalitede kil yataklarına sahip olması, tüm kullanım eşyalarının ve dekor olarak kullanılan ev eşyalarının neden seramikten yapıldığını açıklıyor. Tabaklar, testiler, sürahiler, vazolar, fincanlar, mataralar, şamdanlar, gemi biçimli lambalar, çanaklar, meyvelikler... Hemen hemen tüm örnekler yöreye has formlar ve renkler taşıyor.
Kil, Çanakkale bölgesinde seramik hammaddesi olarak asırlardır kullanılıyor. Bölgede yüzyıllardır süregelen erozyon, su baskınları ve nehir yataklarındaki alüvyonlu toprak yığılmaları, seramik için gerekli hammaddenin rahatlıkla birikmesine yol açmış. Seramik ustaları, bölgede iki türü bulunan kilin, demir oranı yüksek koyu kırmızı renkte olanından kaliteli ve güzel seramiklerin yapıldığını belirtirken, daha açık renkte olan kilden üretilen seramiklerin ise dayanıklılık ve diğer özellikler açısından yetersiz kaldığını söylüyor. Ustalar seramiğin hammaddesi olan kilin biçimlendirilmesinde, "döner çark", "sucuk" ve "kalıp" tekniklerini kullanmışlar hep.Döner çark tekniğinde, kil hamur, ayakla döndürülen uzun milli yataklı bir çark üzerinde, merkezkaç kuvveti yardımıyla, elle çekilerek biçimlendiriliyor. Sucuk tekniğinde kil hamur çubuklar ya da şeritler halinde, bir kalıp üzerine  üst üste (sepet örgüsü) gelecek biçimde tutturularak şekillendiriliyor. Kalıp tekniği de, alçıdan modeli alınacak malzeme üzerinden ilk biçimin alınması için teksir kalıbının çıkarılması, daha sonra döküm kalıplarının hazırlanması esasına dayanıyor. Bu kalıplar içine iyice sıvılaştırılmış, akışkan kıvamdaki kil ya da diğer seramik toprağı akıtılıyor; belli bir süre ve kalınlık aldıktan sonra da kalıp açılıyor.Osmanlı Dönemi'nde yapılan Çanakkale seramikleri içinde küçük boyutlu olanlar önemli yer tutuyor. Bu tür seramiklerde görülen en genel özellik, çoğunun beyaz ya da krem astarla kaplanıp sıraltı süslemeyle dekorlanarak, şeffaf sırla kaplanmaları. Seramiklerin astarla kaplama işlemi günümüzde de sürdürülüyor.
İlk pişirimden sonra sırlanan ve ikinci kez pişirilen sırlı işler çoğunlukta. Bir de 18. yüzyıl seramiklerinde yaygın olarak gördüğümüz, astarlandıktan sonra ilk pişirimi, sırlandıktan sonra ikinci pişirimi yapılan dekorlu seramik ürünler, uzun bir zaman boyunca üretilmiş. Ayrıca, sırsız ve tek pişirimli ürünler de yapılmış. Dünya çapında üne sahip Çanakkale bölgesinde seramikler iki tür fırında pişiriliyor.
Geleneksel atölyelerde odunlu fırınlar, modern atölyelerde ise elektrikli fırınlar. Geleneksel atölyelerde, döner çarkta üretilen seramikler açık havada, güneş altında kurutulduktan sonra fırınlanıp pişiriliyor. Modern atölyelerde ve seri üretim yapan kuruluşlarda ise seramiğin türü ve sır çeşidine göre değişik ısılarda otomatik olarak hazırlanan fırınlara, ürünler soğukken yerleştirilip pişiriliyor.Bir diğer önemli aşama da "sırlama"; en basit tanımıyla seramik eşyanın, camsı bir tabaka ile kaplanmasına deniyor. Sırsız keramikler sıvıları sızdırdıkları için, tarih boyunca sırlama teknikleri çok fazla değişmeden günümüze kadar ulaşmış. Kum, sırın esas maddesi. Tabii daha iyi erimesi için içine kurşun ve çinko da katılıyor. Renklenmesi için, maden oksitlerin de katıldığı sır, içine katılan su ile akışkanlık kazanıyor. Çanakkale seramiklerinde kurşun sırlı ürünler çoğunlukta. Şeffaf ve mat renkli sırlar da kullanılmamış değil. Özellikle 19. yüzyıl ürünleri içinde tek renk sırla sırlanıp, üzerine kabartma çiçek, rozet gibi çeşitli şekillerin yapıldığı "emzikli", "atlı" ve "gaga ağızlı" olarak adlandırılan testiler ince bir zevkin ürünü. Bunlardan "atlı testiler" şişkin gövdeli ince boyunlu, dik kulplu, ağzında stilize at başı, hatta gövdesi olan formlara sahip. Çoğunlukla şeffaf sır atılan bu testilerin ön yüzleri ve boyun kısımlarında kabartma olarak hazırlanmış, sonradan eklenmiş süsler, ağızda ise mitolojik kaynaklı olduğu sanılan kanatlı at biçimi bulunuyor.
Çanakkale Boğazı Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan önemli bir su yolu olduğundan ilk çağlardan itibaren stratejik bir önem kazanmış ve tarihin her kesiminde uygarlık açısından etkin bir rol oynamıştır.
Tarihin ilk çağlarından beri insanların bu bölgede yerleştiği bilinmektedir. Ege kıyılarında yaşayan kavimlerin denizciliğe başlamaları sonucunda boğaza gelen Yunan gemiciler buradaki halk ile ticari ilişkiler kurdular. Daha sonra boğaz kıyıları Atina hakimiyetine girdi. Bunu takip eden asırlar boyunca boğaz, elden ele geçerek Bizanslılar'a ulaşmıştır.
Osmanlı İmparatoru Fatih Boğaz'ın korunmasını sağlamak amacıyla en dar yerinde karşılıklı iki kıyıya kale inşa ettirmiş ve bu kaleden Trakya sahiline Kilitbahir ve Anadolu sahiline de Çanak-kalesi veya Fatih Sultan Mehmet'in oğlu şehzade Mustafa tarafından inşaa ettirildiği için Sultaniye Kalesi denmiştir(1452-53)
Sultaniye Kalesi bugünkü Çanakkale'nin kuruluşuna başlangıç olmuş. Şehir zamanla büyümüş, Fatih Sultan Mehmet bir cami ve hamam yaptırmıştır.Daha sonraki Hükümdarlar da, Çanakkale Boğazının önemini kavramış ve tarih boyunca ülke savunmasında gereken önemi göstermişlerdir.
Bu tarihten sonra Venediklilerin istilasına uğrayan boğaz, daha sonra Osmanlı-Rus savaşı sırasında da Çanakkale Savaşlarına sahne olmuş ve 1, Dünya savaşında Türk harp tarihinin dönüm noktalarının en önemli sahnesi olmuştur. 1914 ve 1918 yıllar arasında Çanakkale'nin sahil ve denizi başka hiçbir toprak parçasında olmayan bir trajedi yaşamıştır.Boğazın önemi Çanakkale savaşlarında bir kez daha anlaşılmış ve 1, Dünya savaşı sırasında düşman donanmaları 18 Mart 1915'de bozguna uğratılarak geçilmezliğini dünyaya duyurmuştur.
İngiltere ve Fransa Türk topraklarına ve milletine esaret zinciri vurmak azmi ile geldikleri Çanakkale Boğazı'nda feci bir hezimetin acısını yaşayarak ülkelerine dönmek zorunda bırakılmışlardır.
Çanakkale tarihine mal olacak zaferlerini 1, Dünya Savaşı sırasında kazanarak tüm dünyaya Çanakkale'nin geçilmezliğini ilan etmiştir. Fransız ve İngilizlerin çadır ve cephelerini terk ederek sessizce Türkler'e sezdirmeden çekilmeleri tarihe "Şahane Çekilme" olarak geçmiştir.
1, Dünya savaşı sonunda yapılan Sevr ve Mondros antlaşmaları ile Boğazlar itilaf devletleri tarafından 1918 yılında işgal edilmiş, milli mücadelenin başarıya ulaşması sonucunda yapılan Lozan Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazdaki geçiş düzeni ülkemiz lehine sağlanmıştır.

Mitolojide Çanakkale

Troya

M.Ö.3000 yıllarında kurulan Troya M.Ö. 2500 yıllarında depremle yıkılmıştır. Bundan öncede yörede eski yerleşim yerlerinin bulunduğu bilinmektedir.
1, Troya'dan önce kurulduğu sanılan Dardanos şehrinin Troya'dan 100-150 yıl öncelere dayandığı düşünülmektedir.
Geçmişten günümüze süregelen efsanelerin bir çoğu hala tüm dünyanın ilgisini çekmektedir.
Çanakkale'ye 30 km. mesafede bulunan bu topraklarda M.Ö. 3000 yıllarından bu yana geçmişin anılarını gözlerinizin önüne seren bir uygarlık kalıntısı bulunmaktadır. Her geçen gün yüz binlerce insanın geçmişi yaşarcasına gezdiği Troya şehrinin kalıntılarını incelerken bu konu hakkında efsaneleri de günümüze taşımıştır.

Troya Efsanesi

Mitolojiye göre Deniz Tanrıçası Thetis çok ama çok güzel bir tanrıçadır.Bir inanışa göre kahinler Thetis'in doğuracağı erkek çocuğun babasından daha akıllı ve güçlü olacağını söylerler. Bu sebepten Tanrıların Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon, Aikos'un oğlu Teselya Kralı Peleus ile evlendirmeye karar verirler.
Olimpos Dağı'nda büyük bir şölen kurulur. Bütün tanrı ve tanrıçalar bu şölende eğlenirler.Yalnız Nifak Tanrıçası Erins bu görkemli törene davet edilmeye unutulmuştur. Öfkelenen Erins, üzerinde "Tanrıçaların en güzeline" yazılı altın elmayı şölen masasının üzerine gizlice bırakır. Şölen bir anda karışır. Bu, yıllarca sürecek olan Troya savaşlarının başlamasına sebep olarak gösterilir. Tanrıların Kralı Zeus olaya müdahale etme ihtiyacı duyar ve Gök Tanrıçası Hera, Zeka Tanrıçası Athena ve Aşk Tanrıçası Afrodit arasından bu seçimin yapılmasını olaylardan haberi olmayan çoban Paris'e bırakır. Herşeyden habersiz sürülerini otlatan Paris'in karşısına çıkan bu üç güzel Tanrıça elmayı, en güzel kadını seçmesi için Paris'e teslim ederler. Paris için bu çok zor bir seçimdir.
Paris'i etkilemek için tanrıçalar, tarihte ilk kez karşılaşılan rüşvet olayını teklif ederler. Gök Tanrıçası Hera, Paris'e kendisini seçtiği takdirde Asya'nın en güçlü krallığını vaad eder. Zeka Tanrıçası Athena, bilgelilik, Aşk Tanrısı Afrodit ise, dünyanın en güzel kadınını vaad eder ve Paris dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı Afrodit'e verir.Diğer tanrılar Paris'e çok kızmışlardır ve ondan öç almaya yemin ederler. Aradan günler geçer. Paris Sparta Kralı Menelaus'un genç ve güzel karısı güzel Helena aşık olur ve aşk tanrıçası Afrodit'in yardımlarıyla Helena'i Truva'ya kaçırırlar. Bunun üzerine Kral Menelaus'un kardeşi Agamennon Truva'ya saldırır ve Truva savaşları başlar. Nifak Tanrıçası Erins'in saçtığı nifak tohumları yeşermiş ve Akatlarla Troyalılar karşı karşıya gelmişlerdir. Tarihin en kanlı savaşları cereyan etmiştir. Yıllarca süren bu savaşlar sonucunda Akhalılar, Troyalıları savaş hilesi yapmadan yenmenin mümkün olamayacağını düşünerek bir tahta at içine en kahraman savaşçılarını saklayıp Troya surlarının önüne bırakırlar.
Akhaların kaçtığına inana Troyalılar tahta atı içeriye alarak eğlenmeye başlarlar. Erken gelen bu zafer sarhoşluğu içinde tahta atın içinden çıkan savaşçılar Troyalıları gafil avlar ve Troya kapıları Akha savaşçılarına açılır. Sonuçta Troya Akhalılarca işgal edilir. Kralı ve oğlu öldürülür. Hera ve Athena ettikleri yemini yerine getirirler. Kral Menelaus'da karısı Helena 'ya yeniden kavuşur.

Toplum Hayatı

Çanakkale batının sınırında olması sebebiyle yöre halkının savaşlar, göçler, ilticalar, turizm ve diğer sebeplerle karmaşık bir toplum yaşamına sahiptir. Değişik sosyal yapıya sahip olma sebebi olarak, çeşitli özellikteki insan gruplarına yurt olma nedenini gösterebiliriz. En önemlileri, halk deyimiyle Türkmenler, Yörükler, Göçmenler, Esmerler ve Yerliler diye isimlendirilir.Bu insan toplulukları, yaşayış, şart ve özellikleri birbiriyle kaynaşmış bir sosyal yaşantı oluşturmuştur.
Halkın bir kısmı balıkçıdır, bir kısmı nakliye işiyle uğraşır, bir kısmı da tarımla uğraşır. Yakın yıllara değin şenlik ve eğlence niteliğindeki etkinlikler, ildeki ekonomik koşut olarak yerini büyük ölçüde panayırlara bırakmıştır. Başta Çanakkale il merkezi olmak üzere Biga, Bayramiç, Lapseki, Ayvacık, Çan, Yenice ilçelerinde ve bunlara bağlı yerleşim merkezlerinde Mayıs ayından başlayarak, Eylül sonlarına değin düzenlenmektedir. Bunlarda bir yandan ticaret yapılıp sanayi ürünleri sergilenirken, yerel özelliklerin tanıtılmasına da çalışılmaktadır.
Çanakkale Belediyesi'nin kültürel ve sosyal faaliyetler adı altında şehrimizde tiyatro grupları konuk edilmekte, ortak ve özel resim sergileri açılmakta, müzik grupları oluşturularak konser niteliğinde toplantılar yapılmaktadır. Ayrıca yaz aylarında Çanakkale'nin simgesi olan Çanakkale Belediyesi'nin özverili çalışmaları ile her yıl gelişerek büyüyen Çanakkale Troya Festival Etkinlikleri de Çanakkale'nin sosyal yaşantısını renklendirmektedir.Festival süresinde çeşitli ürünler sergilenmekte, müzik, tiyatro ve film gösterileri ve çeşitli sanat etkinlikleri yapılmaktadır.

Gelenek ve Görenekler

Coğrafi konumu itibarıyla Çanakkale, ilk çağlardan bu yana, ulaşım bakımından önemli bir merkez olmuştur.Tarihte Çanakkale'nin çeşitli kavimlerce bir geçit yeri olarak kullanıldığı ve bu unsurun zamanımıza kadar olan sürede, öneminden bir şey kaybetmeden geldiği görülür.
Bu yörede çeşitli milletlerin yerleşmesi ve değişik kültürlerin kaynaşmasının nedeni Çanakkale'nin yeri ve yerinin kendisine kazandırdığı zengin ulaşım olanaklarıdır.
Bir zamanlar, çağının gereği olarak istila yolları üzerinde bulunan Çanakkale'nin önemi, şimdi zengin ulaşım olanaklarının varlığında kendisini bularak turizm alanında toplanmaktadır.
Çanakkale, sahip olduğu tarihi, turistik ve kültürel zenginlikleri ile yerli ve yabancı turistlerin daima gözdesi olmuş bir ilimizdir. Çanakkale Savaşlarının cereyan ettiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park alanında bulunan Türk Anıt ve Şehitlikleri ile Yabancı Anıt ve Mezarlıkları, özellikle 18 Mart ve 25 Nisan tarihleri arasında yoğun olarak turist akınına uğramaktadır.
Uygarlık tarihinin en eski el sanatlarından olan seramikçilik ve halıcılık, Çanakkale Folklorunun otantikliğini kaybetmeden en belirgin özelliklerini günümüze kadar taşımışlardır.
Çanakkale halkı gelenek ve göreneklerine sahip olduğu kadar modern görüşü de yansıtmaktadır. En belirgin özelliklerinden biri olan kadının cemiyet içerisinde ve aktif role sahip olduğu örneğini gösterilebilir. Sosyal düzenin gerektirdiği uyuma halkın tümü gönüllü katılmaktadır.
Eğitim ve öğretim hizmetleri yönünden yüksek düzeyde olan ilimizde, M. Akif Ersoy ve Nedime Hanım Halk Kütüphaneleri, Güzel Sanatlar Galerisi, M. Akif Ersoy Tiyatro Salonu,Namık Kemal Tiyatro Salonu ve 500,Yıl Açık Hava Tiyatrosu ile Çanakkale halkının kültürel gereksinimlerini büyük ölçüde karşılamaktadır.

Cumhuriyet Sonrası Önemli Olaylar

1929 Çanakkale Ticaret Odası kuruldu.
20 Temmuz 1936 Çanakkale Boğazı'ndan geçiş statülerini de içeren Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzalandı
1949 Çanakkale Kız Enstitüsü öğretime başladı.
1950 Çanakkale Barosu kuruldu.
1952 Ticari gemilerin kapasitelerinin artması nedeniyle, Çanakkale limanı genişletildi.
4 Nisan 1953 İsveç Bandralı Naboland gemisi ile Türk Denizaltısı Dumlupınar battı.
18 Mart 1953 Yenice ve Çan ilçelerinde meydana gelen deprem büyük hasara neden oldu.
1959 Çanakkale Ticaret Odası, Ticaret ve Sanayi Odası oldu.
1960 Çan ilçesinde Kale Seramik Sanayii İşletmeye açıldı.
1962 Çanakkale il merkezinde, Sarıçay'ın taşmasıyla meydana gelen sel felaketinde sonra pek çok ev oturulmaz duruma geldi.
1963 Troya Festivali ilk kez yapıldı.
1964 Çanakkale İş ve İşçi Bulma Kurumu kuruldu.
1970 Petkim-Petrokimya A.Ş.'nce fabrika kuruldu.
1972 Gökçeada Limanı işletmeye açıldı.
1972 Çanakkale Esnaf ve Sanatkarları Kefalet Birliği kuruldu.
1973 Kuru sebze ve salça üreten Trutaş Gıda sanayii A.Ş. kuruldu.
1 Temmuz 1979 Çanakkale Bağ-Kur şubesi kuruldu.
Mayıs 1980 :Türkiye'nin 36, çimento fabrikası olan Çanakkale Çimento sanayi deneme üretimine başladı.

Çanakkale Doğumlu Ünlüler

Piri Reis: (1465-1554) yılları arasında yaşamış, Türk denizci ve coğrafyacısıdır.Osmanlı Donanmasında çalışarak bir çok deniz savaşına katıldı. Akdeniz kıyılarını, adaları ve Atlas Okyanusunu ayrıntılarıyla gösteren başarılı haritalar çizmiştir.
A.Teoman Alpay 1932 yılında doğmuştur. Babası Çanakkale'nin ilk davavekillerinden Ahmet Bey'dir.Müzik çalışmalarını 1950'li yıllarda yoğunlaştıran ünlü bestekar, 200'ün üzerinde beste yapmıştır.
Bülent Dikmener 1937-1979 yılları arasında yaşamış gazetecidir.İstanbul İktisat Fakültesi'nde ve ona bağlı Gazetecilik Enstitüsü'nde öğrenim gördü.Cumhuriyet Gazetesi'nde önce muhabirlik , daha sonra yazı işleri müdürlüğü görevi yaptı.İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Parlamento Muhabirleri Derneği'nin üyesiydi.
Metin Erksan 1929 yılında doğmuştur.1952'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat tarihi Bölümünü bitirmiştir. "Binnaz", "Karanlık Dünya", "Veysel'in Hayatı", "Susuz Yaz", "Dokuz Dağın Efsanesi", "Gecelerin Ötesi"," Yılanların Öcü", "Sevmek Zamanı", "Kuyu" gibi filmlere imza attı. Çalışmaları devam etmektedir.
Erol Günaydın 1933 yılında doğmuştur. Tiyatro ve sinema sanatçısıdır. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde öğrenim gören Günaydın, öğrenimini tamamlamadan sanat yaşamına atıldı.İlk kez "Papaz Kaçtı" oyunuyla sahneye çıktı. Halen değişik sinema, tiyatro ve dizilerde rol almaktadır.
Saniye Can 1930 yılında doğmuştur. Artık hayatta olmayan Can,Türk Halk Müziği dalında Çanakkale'nin yetiştirdiği bir sanatçıdır.

Turizm

Ege Denizi'ni Marmara Denizi'ne bağlayan Çanakkale Boğazı'nın iki yakasına yayılan Çanakkale ili, doğal güzellikleri ile belirli bir turizm potansiyeline sahiptir.Dünyaca ünlü Troya kentinin yıkıntılarının da il sınırları içerisinde bulunması, Çanakkale turizmine tarihsel bir boyut getirmektedir.Ancak ildeki bu turizm potansiyeli yeterince değerlendirilememektedir.
Dış turizm açısından, Çanakkale Turizminin başlıca merkezleri, tarihsel Troya kenti yıkıntılarıdır. Ayvacık İlçesi'nde Behramkale yakınlarındaki antik çağlardan kalma Assos yıkıntıları ve Çan'a 50 km. kadar uzaklıktaki Aleksandria Troas yıkıntıları, ilin öteki tarihsel-arkeolojik zenginlikleridir. Yabancı turistlerin büyük çoğunluğu buraları ziyaret etmektedir.
Çanakkale karayoluyla ilimize ulaşım güneyden İzmir ve Balıkesir'e, doğudan Bursa ve İstanbul'a, batıdan Trakya üzerinden İstanbul ve Edirne'ye bağlıdır.Çanakkale Boğazı'nda Eceabat ile Çanakkale il merkezi arasında çalışan arabalı vapurları, iki yakadaki karayolları arasında bağlantıyı kurar. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Balıkesir ve hemen hemen Türkiye'nin her yerine düzenli ulaşım yapılmaktadır.Gökçeada'ya ulaşım, Çanakkale'den kalkan feribotla, Bozcaada'ya ulaşım ise Odunluk iskelesinden yapılmaktadır.
İç ve dış turizmde son zamanlardaki canlanma Çanakkale için umut vericidir.

Tarihi Yerler ve Eserler

Çanakkale Arkeoloji Müzesi: Kültür Bakanlığı'na tahsisli 1961 yılında kurulan müzede, çevreden derlenen tarihsel yapıtlar, Truva Kenti, Dardanos Tümülüsü ve Bozcaada mezarlık kazısı buluntularının yanı sıra çeşitli heykeller, seramik, cam,madeni yapıtlar ve mezar taşlarından oluşan 23,500 eser sergilenmektedir.
Çanakkale Atatürk Müzesi: Çanakkale'nin Eceabat ilçesi merkez bucağına bağlı Bigalı köyünde, Mustafa Kemal'in 19, Tümen karargahı olarak kullandığı evde açılan müzede Atatürk'ün çalışma ve yatak odalarının yanı sıra giysileri, günlük eşyaları ve fotoğrafları sergilenmektedir.
Çanakkale Askeri Müzesi: Kale içinde kurulan müzede Osmanlı silahlarının yanı sıra 1, Dünya savaşından kalma savaş araçlarının sergilendiği müzede Almanların Abdülaziz'e hediye ettikleri sultanın tuğrasının işlendiği top kaması da bulunmaktadır.
Kabatepe Tanıtım Merkezi: 1987 yılında kurulmuştur 712 eserin sergilendiği merkez, Milli Park Müdürlüğü'ne bağlıdır.
Şehitler Abidesi Müzesi: Orman Bakanlığı'na tahsisli olan müzede 1824 eser sergilenmekte olup kuruluşu 1971 yılındadır.
Çanakkale Etnoğrafya Müzesi: 2000 yılı içerisinde açılması planlanıyor.
Çimenlik Kalesi Askeri Müzesi: 1462 tarihinde Fatih Sultan Mehmet tarafından Çanakkale Boğazının kontrolü için Anadolu Yakasında inşa ettirilmiştir. Günümüze kadar iyi bir şekilde korunmuş olan bu yapı, Boğaz Komutanlığının sorumluluğundadır.
Nara Kalesi: Milli Savunma Bakanlığı tahsisli olup Anadolu yakasında bulunmaktadır.Boğaz savunmasını takviye etmek üzere 3, Selim zamanında yapımına başlanmış 2, Mahmut zamanında bitirilmiştir.
Kumkale Kalesi: Milli Savunma Bakanlığı tahsisli olup Boğazın girişinde Anadolu yakasında bulunmaktadır. 4, Murat zamanında yapılmıştır.
Kilitbahir Kalesi: Kültür Bakanlığı tahsisli olup Çimenlik kalesinin karşısında Rumeli yakasında bulunmaktadır. 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiştir.
Saat Kulesi: Kent merkezinde, 1897 yılında İtalyan Konsolosluğu da yapan Vitalis isimli tüccar tarafından parası ödenerek inşaa edilen Saat Kulesi, Ayvalık taşından yapılmış olup, dört cephesinde de birer adet saat bulunmaktadır. Kare planlı aşağıdan yukarıya doğru incelen bir görüntüye sahiptir. Gövdesi dikdörtgen silmelerle beşe bölünmüştür. En üstte çanın asıldığı çokgen gövdeli kubbeli köşk yer alır. Onun altında dört yönde yuvarlak kadranla saat bulunur.
İki ve üçüncü katlarda birer, hafif sivri kemerli aydınlık pencereleri ile ikinci katta bir balkonu vardır. En altta güney cephede bir kapı, kuzeyde basamaklı silmeli çeşme nişi görülür. Çeşmenin mermer kurnası ve ayna taşı vardır.
Aynalı Çarşı:1889 yılında 2, Abdülhamit'in padişahlığı sırasında, Çanakkale'nin önde gelen Yahudi ailesinin bir üyesi Halyo tarafından inşa ettirildi.Doğrulanmayan bir iddiaya göre de çok daha önceleri yapıldı ve Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Çarşı'dan söz etti. İlya Halyo ise söz konusu tarihte çarşıyı onarttı ve kullanıma açtı. Bazı anlatımlara göre Gelibolu Çıkartması sırasında Mart 1915'te İngiliz zırhlısı Quenn Elizabeth'in Çanakkale çevresindeki Türk tabyalarını bombardımanı sırasında yıkıldı. 1921'den sonra bir dönem giriş kapısı dışında büyük ölçüde yıkık olarak kaldı ve çarşı olarak kullanılmadı. Resmi kayıtlarda "Bedesten arsası" olarak yer aldı, daha sonra bu arsa üzerinde 14 dükkan inşa edildi.1967 yılında kadastro uygulaması yapıldı ve Çarşı'nın ilk krokisi çizildi. Çarşının tüm yazılı ve sözlü anlatımlara göre özgün durumunun tipik bir arsada olduğu ve İstanbul'daki Mısır Çarşısı'nın "Minyatürü" olduğu belirtilmektedir.Üzerinin küçük kubbelerden oluştuğu, çokgen köşeli pencerelerle doğal aydınlanmanın sağlandığı belirtilmektedir.
1967'deki onarım sırasında bir benzetme olarak kullanılmaktadır. Çarşı içerisindeki dükkanlarda çok eskiden ayna satılmasından bu benzetmenin yapıldığı sanılıyor. Askerlerin çarşıya çıktıklarında buralardan cep aynası satın almaları halk arasında bu şekilde anılmasına sebep olmuştur.
"Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı...." dizeleri ile başlayan türkünün Çanakkale Savaşlarına katılan Kastamonu'lu bir asker tarafından söylendiği de belirtilmektedir.
Hasan Mevsuf Bataryası: Dardanos mevkiinde boğaza hakim tepede bulunmaktadır. Batarya 2 tane 15lik, 3 tane 5 lik toptan teşekkül etmektedir.
Turgut Reis Bataryası: Güzelyalı sırtlarındaki çamlık alana monte edilmiş olup batarya 2 tane 28lik toptan oluşmaktadır.
Mesudiye Bataryası: Güzelyalı Karayolları kampın üzerindeki tepede olup Batarya mesudiye zırhlısından sökülen 2 tane 15 lik toptan teşekkül etmektedir.
Mecidiye Tabyası: Kilitbahir Kalesinin 500 metre ilerisinde bulunmaktadır. Bataryanın önünde Batarya erlerinden 215 kiloluk mermiyi kucaklayan Koca Seyit (Seyit Onbaşı) heykeli bulunmaktadır.
Namazgah Tabyaları: Kilitbahir Kalesinin bitişiğinde bulunmakta olup 16 toptan oluşur.
Seddülbahir Tabyası, Ertuğrul Koyu Tabyası ve İntepe'de bulunan Topçam Tabyasında Çanakkale savaşlarında kullanılan toplar bulunmaktadır.

Çanakkale Kentinin Adları Üzerine

Bugün Biga Yarımadası olarak adlandırılan, içinde Çanakkale kentini de barındıran bölgenin tarihte bilinen en eski adı Troas'tır. Antik dönemin ünlü coğrafyacısı Strabon bu bölgenin sınırlarını:
"Kyzikene'den (Erdek) Aisepos (Gönen Çayı) ve Granikos (Biga Çayı) çaylarından, Abydos ve Sestos'a kadar uzanan bölge.." olarak verir. Burası kaba hatlarıyla Erdek Körfezi ve Edremit Körfezine çizilen hayali çizginin Batısında kalan bölgedir.
Çanakkale kenti ise tarihte Çanakkale Boğazı ile özdeşleşmiştir. Bu nedenle bilinen en eski ad Çanakkale Boğazına aittir. Boğaza verilen en eski ad olan "Hellespontos" Yunan mitolojisinde altın postu aramaya giden Argonotlar efsanesi ile bağlantılıdır. Azra Erhat, Mitoloji sözlüğünde efsaneyi şöyle anlatır:" Altın Post, bir zamanlar kral Athamas'ın çocukları olan Pihriksos'la Helle'yi sırtına alıp Yunanistan'dan Karadeniz'deki Kolkhis (Kafkasya) ülkesine kaçıran kanatlı koçun postekisidir. Kız kardeşi Helle boğazları geçerken denize düştükten sonra Pihriskos tek başına Kolkhis'e varır." İşte Helle denize düştükten sonra boğazlarda Helle Denizi anlamında "Hellespontos" dendiği söylenir. Tarihçi Herodotos da boğazdan bu adla bahseder. Bu isim bazen İstanbul Boğazı için de söylenir. "Hellespontos" ismi Doğu Roma İmparatorluğunun sonuna kadar kullanılır.
Adlandırmada bazı karışıklıklar yaşanır. Deniz haritalarında boğazın çok defa isimsiz bırakıldığı görülür. Bazılarında "Romania Boğazı", bazen de, Abydos'tan kaynaklanan "Aveo Boğazı", Haçlı seferleri sırasında da "St. George Boğazı" adlarına rastlanır. Genel olarak Orta çağda İstanbul Boğazına verilen isimler Çanakkale Boğazı için de kullanılmıştır.
Avrupalılarca boğaza verilen"Dardanelles" kaynağı ise Troia krallarından Dardanos'a bağlanır. Hemeros'un İlyada'sında Dardanos'tan şöyle bahsedilir:
"... Bulut devşiren Zeus baba oldu ilkin Dardanos'a
Dardanos kurdu Dardanie'yi,
O zamanlar kutsal ilyon yoktu,
Ölümlü insanların büyük kenti yoktu ovada.
Dardanoslular çok pınarlı İda'nın eteklerinde otururdu.
Dardanos'tan Erikhtonios doğdu, kral oldu,
En varlıklı adamı oldu ölümlü insanların.."
Dardanel adı da Dardanos şehrinden gelmektedir. Zamanla tarihin karanlığına gömülen bu şehir yerine, sonraları boğazın en dar yerinde inşa edilen karşılıklı Türk kaleleri de "Dardanelia" olarak adlandırılmıştır. Osmanlı eserlerinde boğazın adı genellikle "Akdeniz Boğazı"dır. Katip Çelebi buradan sadece boğaz diye bahseder.
14. yüzyılda Türkler tarafından boğazın en dar yerinde inşa edilen kaleye ve bunun yanında oluşan şehre "Kale-i Sultaniye" denilmesi sebebiyle boğaz da aynı adla anılır. 1470-1554 yıllarında yaşamış Türk denizcisi Piri Reis'e ait en eski haritalarda, Kilitbahir ve Kale-i Sultaniye adları geçer. 17. Yüzyılda seramik üretimi ve ticaretiyle ünlenen kent, sonraları" Çanak Kalası" olarak adlandırılmış, bu ad sonraları Çanakkale'ye dönüşmüştür. Boğaz'da "Çanakkale Boğazı" olarak adlandırılırken Avrupa kaynaklarında genellikle yanına parantez içerisinde Dardanelles kelimesi yazılmıştır.

Tarihi Süreçte Çanakkale Kent Dokusunun Oluşumu

Çimenlik kalesinin 1462 yılında inşaasına başlanması, kentin ilk nüvesinin de oluşması anlamına gelir. Boğazların ve kalenin savunulmasında görevli asker ve idari kökenli Müslümanların oluşturduğu ilk mahalle Fatih Camisi ve civarına kurulan Cami-i Kebir mahallesidir. Aynı dönemde kurulan bir başka mahalle ise, kalenin inşaasında görev alan çingenelerin oluşturduğu Cami-i Kebir mahallesi ile Sarıçay arasında yer alan Çay mahallesidir.
Bu iki mahallenin oluşumu sonrasında, denizcilik işlerinde yoğun olarak uğraşan Rumların kente geldikleri ve Cami-i Kebir mahallesinin kuzeyine yerleşerek Rum mahallesini oluşturdukları gözlenir. Aynı dönemde kente gelen Ermeniler, Cami-i Kebir ve Çay mahallelerinin doğusuna, Zafer meydanı kilise civarına yerleşir ve Ermeni mahallesini oluştururlar. Kentin ticari aksi ise belirmeye başlar ve kalenin hemen kuzeyinden başlayıp doğu yönünde gelişen Çarşı mahallesi oluşur. Öbür yandan kentin ihtiyaçlarını karşılayan küçük sanayi, Sarıçay kenarında ve Ermeni mahallesinin güneyi ile Çay mahallesinin doğusundaki bölgede el zanaatları mahallesi olarak yer alır.
18.yy'a kadar tarihi gelişimini bu şekilde sürdüren kentin, kimliği oluşmaya başlar. Öbür yandan boğazlarda artan ekonomik faaliyet, kentin zenginleşmesini ve liman kenti olma özelliğini ortaya çıkartır. Bu dönemde mevcut mahallelerin gelişerek büyüdüğü gözlenirken, iki farklı kesim kente yerleşir. Bunlardan birincisi, ticari aktivitede rol üstlenen Yahudilerdir. Yahudiler, kentin en doğusuna yerleşerek Musevi mahallesini oluştururlar. İkincisi ise, artan boğaz ticaretini yönlendirmek üzere kente gelen ve sayıları 20'yi bulan ticari ataşeler-konsoloslardır. O dönemin Avrupa ülkelerinin elçisi durumundaki bu kişiler, denizle olan yoğun ilişkileri dolayısıyla kordon boyunca ve kentin kuzey aksında, ticari ateşelikler mahallesini oluştururlar.
19. yy Çanakkale'si güvenli bir kenttir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu çöküş dönemini yaşamaktadır, Kırım, Balkanlar ve Ege adalarını güvensiz bulan Müslümanlar kente gelmeye başlar. Bu dönemde Sarıçay'ın güneyindeki bölgede Tatar mahallesinin oluştuğu gözlenir. Bölge dışında yaşanan savaş karmaşasına rağmen Müslümanlar dışındaki farklılıklar kenti terk etmez, hatta genişlemesini sürdürür. Bu genişlemeyi sürdürenlerden birisi de Rumlardır. Şimdiki Cumhuriyet Meydanı ve civarının Müslüman mezarlığı olması dolayısıyla, ilk yerleşim alanına sığamayan Rumlar, bu bölgeyi atlayarak şimdiki İstiklal ve Cumhuriyet İlkokullarının olduğu bölgede yeni bir Rum mahallesi kurarlar.
Ancak bu durum uzun sürmez ve 20. yy başından itibaren başlayan savaşlar dönemi, yaklaşık 50 yıllık bir dönemde Çanakkale'nin harap olmasına yol açar. Savaşlar, uluslaşma süreci ve din-dil-ırk birliği ülküsü, güvensiz ortam, Müslümanlar dışındaki farklılıkların kenti terk etmelerine neden olur. Özellikle Balkanlar ve Ege adalarından kente gelen göçmenler mevcut kenti sahiplenir, fiziksel dokuyu fazla değiştirmeden kente yerleşir.

Cumhuriyet Dönemi Kent Dokusunun Oluşumu

İkinci dünya savaşı döneminde askeri bir yığınak haline gelen Çanakkale, savaşın bitmesiyle modern planlı kentleşme sürecine başlar. 1949 yılında yapıldığı görülen ilk plan ile özellikle Cumhuriyet meydanının, Cumhuriyet ideolojisine uygun düzenlemesi yapılır. Kentin ticaret, sanayi, konut alanları gibi ana işlevlerinin gelişme süreci ve yapılanma koşulları belirlenir. Bu planlama kentin mevcut dokusunun düzenlenmesini kapsar, yeni gelişme bölgelerini belirlemez.
1950'li yılların ortalarına gelindiğinde aynı ilkeleri koruyan yeni bir planlama süreci başlar ve belirlenen konut alanları aynı yönde büyütülür. Özellikle Hastane Bayırı mevkii rantı yüksek bir kentsel alan haline gelirken, Barbaros Mahallesi kırsaldan gelen ailelerin yapılandığı alan haline dönüşür. Kent rantının artmasıyla yapı yükseklikleri artar, araç trafiği kent dokusunu belirler. Bu durum tarihi kent dokusuna da planlamayla ve operasyonel olarak müdahaleyi getirir. 1970'li yılların ortasında yapılan imar planları tarihi kent alanlarındaki bazı sokakların değişmesine, eski yapıların yüksek ve büyük kütleli yapılaşmaya dönüşmesine yol açar.
1980'li yılların ilk yarısı bu sürecin devamıdır, ancak 1985 yılında değişen imar yasası ile planlama yetkisi belediye meclisine devredilir ve yeni bir süreç başlar. Bu süreç genel planlamadan, mevzii planlamaya geçiş, hatta her isteyenin talebi kadar özgürleşebildiği bir yapı düzeni ve kentsel dönüşümün önünü açar. Plan yasal kılıflar için kullanılan bir araçtır, kent rantı ise kentsel dokunun temel belirleyicisi konumuna gelir. Kentin mevcut dokusunda yapılan müdahaleler dışında, her yönde yapılaşma artar. Özellikle yeni gelişim alanlarında oluşan kooperatifler, iç yollu site anlayışı yeni bir kent dokusu oluşturur. Kent rantına dayalı, planı da bunun aracı olarak gören anlayışın günümüzde de devam ettiği genel olarak söylenebilir.

Dünyada Yaşanan Büyük Depremler

Meksika 1985 yılında 8,1 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti.
Guatemala 1976 yılında 7,5 şiddetinde 22.778 kişi hayatını kaybetti.
Peru 1970 yılında 7,8 şiddetinde 66.794 kişi hayatını kaybetti.
Şili 1939 yılında 8,3 şiddetinde 28.000 kişi hayatını kaybetti.
Fas 1960 yılında 5,9 şiddetinde 12.000 kişi hayatını kaybetti.
Cezayir 1980 yılında 7,7 şiddetinde 11.000 kişi hayatını kaybetti.
İtalya 1908 yılında 7,5 şiddetinde 110.000 kişi hayatını kaybetti.
İtalya 1915 yılında 7,5 şiddetinde 29.980 kişi hayatını kaybetti.
Türkiye 1999 yılında 7,4 şiddetinde 17.118 kişi hayatını kaybetti.
Türkiye 1939 yılında 8,0 şiddetinde 32.962 kişi hayatını kaybetti.
Ermenistan 1939 yılında 8,9 şiddetinde 25.000 kişi hayatını kaybetti.
İran 1990 yılında 7,7 şiddetinde 50.000 kişi hayatını kaybetti.
İran 1968 yılında 7,3 şiddetinde 12.100 kişi hayatını kaybetti.
İran 1978 yılında 7,8 şiddetinde 15.000 kişi hayatını kaybetti.
İran 1962 yılında 7,3 şiddetinde 12.230 kişi hayatını kaybetti.
Türkmenistan 1948 yılında 7,3 şiddetinde 110.000 kişi hayatını kaybetti.
Tacikistan 1907 yılında 8,1 şiddetinde 19.800 kişi hayatını kaybetti.
Pakistan 1935 yılında 7,5 şiddetinde 30.000 kişi hayatını kaybetti.
Hindistan 1905 yılında 8,6 şiddetinde 19.000 kişi hayatını kaybetti.
Hindistan 2001 yılında 7,7 şiddetinde 19.988 kişi hayatını kaybetti.
Hindistan 1991 yılında 6,3 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti.
Nepal 1934 yılında 8,4 şiddetinde 10.700 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1974 yılında 8,0 şiddetinde 20.000 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1933 yılında 7,4 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1927 yılında 8,3 şiddetinde 200.000 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1920 yılında 8,6 şiddetinde 200.000 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1932 yılında 8,0 şiddetinde 70.000 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1976 yılında 8,0 şiddetinde 242.000 kişi hayatını kaybetti.
Çin 1975 yılında 7,4 şiddetinde 10.000 kişi hayatını kaybetti.
Japonya 1923 yılında 8,3 şiddetinde 143.000 kişi hayatını kaybetti.
Endonezya 1917 yılında 7,4 şiddetinde 15.000 kişi hayatını kaybetti.

Dünya üzerinde şu ana kadar ölçülebilen en büyük deprem 22 mayıs 1960 şili depremidir. büyüklüğü 9.5 'tir
Dünyada ölü sayısı en çok olan deprem 2 Şubat 1556 yılında Çin’de meydana geldi. Bu depremde 830 bin kişi hayatını kaybetti.
28 Temmuz 1976 günü yerel saatle 03.00 'te doğu Çin Tanguhan'da yaşanan depremin şiddeti ise 8.2 ölü sayısı 750.000'dir.

Tarihten Bazı Kayıtlar İse Şöyledir;
365 Yılında Girit'de 50.000
847 Yılında Suriye'de (Şam) 70.000
856 Yılında İran'da (Damgan) 200.000
856 Yılında Yunanistan'da (Korint) 45.000
893 Yılında Hindistan'da (Daipur) 180.000
893 Yılında İran'da (Erdebil) 150.000
893 Yılında Rusya'da (Kafkasya) 82.000
1042 Yılında Suriye'de (Palmira) 50.000
1138 Yılında Suriye'de (Halep) 230.000
1268 Yılında Anadolu'da (Klikya) 60.000
1290 Yılında Çin'de 100.000
1293 Yılında Japonya'da (Kamakura) 30.000
1456 Yılında İtalya'da (Napoli) 60.000
1531 Yılında Portekiz'de (Lizbon) 30.000
1556 Yılında Çin'de (Shaanxi Eyaleti) 830.000
1667 Yılında Azerbaycan'da (Şemaha) 80.000
1668 Yılında Çin'de (Shandong Eyaleti) 50.000
1693 Yılında İtalya'da (Sicilya) 100.000
1703 Yılında Japonya'da (Ceddo) 200.000
1727 Yılında İran'da (Tebriz) 77.000
1730 Yılında Japonya'da (Hokkaido) 137.000
1731 Yılında Çin'de (Pekin) 100.000
1737 Yılında Hindistan'da (Kalküta) 300.000
1755 Yılında İspanya, Fas Ve Portekiz'de 62.000
1780 Yılında İran'da (Tebriz) 100.000
1783 Yılında İtalya'da (Calabria) 50.000
1828 Yılında Japonya'da (Honşu) 30.000
1836 Yılında Kuzey Japonya'da 28.300
1847 Yılında Japonya'da (Zenkoji) 34.000
1868 Yılında Ekvador'da 70.000
1883 Yılında Cava'da 100.000

Almanca Broşür Örneği

Führungen und Eintrittspreise Hagia Sophia

Moscheeführungen
Montag bis Freitag                         7.00 Uhr und 17.00 Uhr
Samstag und Sonntag                   10.00 Uhr und 15.00 Uhr

Gebühren (alle Preise in €)

Erwachsene                                      €10
Ermäßigung für:
Schüler (16 bis 20 Jahre)              €5
Kinder (bis 16 Jahre)                      €3

Du kannst sehen fantastik Moschee.

Gen-Alel-Homozigot-Heterozigot-Dominant-Resesif Kavramları Konu Anlatımı

Gen:

Gen, kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimidir. Her gen, protein veya RNA molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur.
Klasik genetikte, aynı biyolojik işlevleri yöneltip yöneltmemelerine ve karşılıklı rekombinasyon yapıp yapmamalarına göre alel ve alel olmayan genler vardır. Alel genler, aynı özellik üzerinde etkili olan genlerdir.

Alel:

Alel, bir genin değişik biçimlerine genetikte verilen ad. Genelde gen ve alel birbirine karıştırılır. Her ikisi de, belirli bir özelliğin kalıtsal faktörünü ifade eder. Ama alel sözcüğü, özellikle bir kromozomun bir lokusundaki iki ya da daha fazla seçenekli gen çeşidini anlatmak için kullanılır.
Kromozomlarda bulunan genler, "alel" denilen genlerden oluşmuş çiftler halinde bulunurlar. Her homolog kromozomda her karakter için genin işgal ettiği belli bir yer vardır. Buna lokus denir. Homolog (eş) kromozomların aynı lokuslarında yer alan, iki veya bazen daha çok sayıda alternatif karakterin genleri alel genler olarak bulunurlar.
Genlerde aynı karakteristik özelliği kodlayan fakat farklı kodlar taşıdığı için farklı özelliklerin ortaya çıkmasını sağlayan genlerden her biri aleldir.
Örneğin göz rengini belirleyen genin ela rengi ortaya çıkaran versiyonu ile kahverengi rengi ortaya çıkaran versiyonundan her biri aleldir. A kan grubu aleli ve B kan grubu alelini taşıyan bir birey "AB" kan grubuna sahip olur.
Eğer atalardan biri zıt özelliklerin birine, diğeri öbürüne sahipse, buna "Alelmorfik özellikler" denir.
Göz rengi örneğinde olduğu gibi, ela ve kahverengi renk, gözdeki alelmorfik bir renk özelliğidir. Her hücrede göz rengini denetleyen bir çift gen bulunur.

Homozigot & Heterozigot:

Homozigot: 

Bir karakteri kontrol eden iki alel gen birbirinin aynısı ise buna homozigot denir. SS, dd, OO, XX gibi.

Heterozigot: 

Bir karakteri kontrol eden iki alel gen birbirinden farklı ise buna heterozigot denir. Ss, Dd, XY gibi.

Dominant & Resesif:

Dominant: 

Bunun anlamı şudur; kişi genin bir normal kopyasını ve bir de değişmiş kopyasını taşır. Bununla birlikte değişmiş gen, normal gene baskındır veya normal genden üstündür. Bu durum, bireyin genetik hastalıktan etkilenmesine neden olur. Kişiyi etkileyen genetik hastalık, değişmiş gen tarafından vücuda verilmesi beklenen bilgiye bağlıdır. Bazı dominant (baskın) genetik hastalıklar kişiyi doğumundan itibaren etkiler. Diğerleri ise kişiyi sadece yetişkinlik döneminde etkiler. Bunlar geç başlayan hastalıklar olarak bilinirler. Dominant (baskın) genetik hastalıklara yetişkin polikistik böbrek hastalığı ve Huntington hastalığı örnek olarak verilebilir.

Resesif:  

Bunun anlamı şudur; kişi bu hastalığa sahip olmak için aynı genin iki değişmiş kopyasını (her bir ebeveynden değişmiş bir kopya) taşımak zorundadır. Eğer kişi genin bir değişmiş kopyasını ve bir normal kopyasını taşıyorsa, normal kopya değişmiş kopyayı telafi ettiği için birçok durumda kişi sağlıklı taşıyıcı olacaktır. Taşıyıcı olmak hastalık olmaması anlamına gelir, fakat bir çift genden birisinin değişimi taşıyor olmasıdır. Otozomal resesif durumlara kistik fibrozis ve orak-hücre anemisi örnek olarak verilebilir.

Türkçeleştirilmiş Gençliğe Hitabe

ATATÜRK' ÜN GENÇLİĞE SESLENİŞİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini, sonsuza dek, korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin tek temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. Gelecekte de, seni, bu hazineden, yoksun etmek isteyecek, iç ve dış düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyeti savunmak zorunluluğunda kalırsan, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanak ve şartlarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve şartlar, uygun olmayan bir nitelikte ortaya çıkabilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetine kötülük edecek düşmanlar, bütün dünyada eşi görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile yüce vatanın bütün kaleleri alınmış, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her tarafı harekete geçilerek işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şartlardan daha acı verici ve daha tehlikeli olmak üzere ülkenin için de, iktidara sahip olanları aymazlık ve sapkınlık ve hattâ hainlik içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, işgal edenlerin siyasî amaçlarıyla birleştirebilirler. Millet, yoksulluk ve zorunluluk içinde perişan ve güçsüz düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evlâdı! İşte, bu durum ve şartlar içinde de, görevin; Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki soylu kanda, vardır!

Bir Yolcuya - Necmettin Halil Onan (DUR YOLCU!)

Bir Yolcuya

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!…

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...

Necmettin Halil ONAN


Mayoz Bölünme Konu Anlatımı

MAYOZ BÖLÜNME

Mayoz bölünme eşeyli üreme yapan canlılarda gamet oluşumunda etkili olan özel bir hücre bölünmesi şeklidir.
Bu bölünme ile diploit (2n kromozomlu) hücrelerden haploit (n kromozomlu) hücreler oluşur.
Mayoz sonucu oluşan gametlerin döllenme ile birleşmesi sonucu oluşan zigotun kromozom sayısı 2n'dir.
Dolayısıyla mayoz bölünme ve döllenme olayları eşeyli üreme yapan canlılarda tür içinde kromozom sayısının sabit kalmasını sağlar.
Haploit kromozomlu (n) canlılarda (erkek bal arılarında olduğu gibi) mayoz bölünme görülmez.

Mayoz Bölünmenin Genel Özellikleri

Mayoz bölünme canlıların üreme organlarında meydana gelir.
Mayoz sonucu oluşan gametler haploit olduklarından ana canlıya ait kromozom çiftlerinden sadece birer tanesini bulundururlar.
Mayoz bölünme canlılarda çeşitliliğe neden olan olayları içerdiğinden mayoz bölünme sonucunda oluşan hücreler birbirinden ve ana canlıdan farklı özelliklere sahip olabilirler.
Mayoz canlıların üreme dönemlerinde görülür. Bu nedenle mitoz bölünme gibi hayat boyu devam eden bir olay değildir.
Mayoz bölünme birbirini takip eden Mayoz-I ve Mayoz-ll olmak üzere iki bölümden oluşur.
Her iki bölünme safhasında da mitozda olduğu gibi çekirdek ve sitoplazma bölünmeleri gerçekleşir. Ancak Mayoz-l ve Mayoz-ll ye ait evrelerin özellikleri farklıdır. Bu nedenle Mayoz-l e ait evrelerin sonuna I getirilirken Mayoz II ye ait evrelerin sonuna II getirilerek adlandırılır. (Profaz-I, Profaz-II gibi)
Bölünme olayı başlamadan önce üreme ana hücresi bir hazırlık evresi geçirir. Bu hazırlık evresine interfaz denir.
Mayoz bölünme sonucu oluşan bir hücre tekrar mayoz geçiremez ancak mitoz bölünme geçirebilir.

İnterfaz

İnterfaz evresi mayozun en başında Mayoz-I den önce gerçekleşir. Mayoz-ll den önce ise interfaz yoktur.
Mitoz bölünme öncesinde görülen interfaz gibidir.
Bu evrede DNA molekülleri ve varsa sentrioller kendisini eşler.
Mayozun interfazı da mitozda olduğu gibi G1, S ve G2 olmak üzere üç aşamadan meydana gelir.

Mayoz I

Mitozda olduğu gibi çekirdek bölünmesi ve sitoplazma bölünmesi olmak üzere iki ana evrede incelenir.

Çekirdek Bölünmesi (Karyokinez)-I

Profaz I, Metafaz I, Anafaz I ve Telofaz I olmak üzere dört alt evrede gerçekleşir.

Profaz I

Mayoz bölünmedeki en önemli evredir. Çünkü mayoz bölünme ve mitoz bölünme arasındaki en önemli farklılıklar bu evrede görülür.
Profaz I de mitoz bölünmenin profazında meydana gelen tüm olaylar gerçekleşirken ilave olarak tetrat, sinapsis ve krossing-over gerçekleşir.
Profaz I de hücredeki homolog kromozom çiftlerinin (biri anneden diğeri babadan gelen kromozom çiftleri) her biri bir araya gelerek tetrat adı verilen yapıları oluştururlar.
Her bir tetrat birbirinin homoloğu olan iki kromozomdan meydana gelmiştir.
Her bir kromozom iki tane kromatitten oluştuğuna göre, her tetrat dört tane kromatitten oluşmuştur.
Tetratı oluşturan kromatitlerden kardeş olmayan kromatitlerin birbirine yaklaşarak sarmal bir yapı oluşturmasına sinapsis denir.
Sinapsis sırasında kromatitler birbirleriyle temas ederler. Bu bölgelere ise kiazma noktası denir.
Tetratı oluşturan kromatitlerden kardeş olmayan kromatitler arasında gen alışverişi gerçekleşebilir. Bu olaya ise krossing-over denir.
Krossing-over ile yeni gen dizilişleri meydana gelir. Böylece kromozomların gen dizilişinde değişmeler ortaya çıkar.
Bu durum ise aynı türün bireyleri arasında farklı özelliklerin ortaya çıkmasını sağlamış olur.
Bir hücredeki tüm kromozom çiftleri tetrat oluşturur. Ancak her tetratta krossing-over görülmeyebilir.
Krossing-over meydana gelme ihtimali kromozom üzerindeki genlerin arasındaki uzaklıkla doğru orantılıdır. Bir kromozom üzerindeki iki gen arasındaki uzaklık ne kadar fazla ise bu iki genin krossing-over ile birbirinden ayrılma ihtimali de o kadar fazladır.
Sentrozomlar birbirinden uzaklaşırken aralarında iğ iplikleri oluşur.
Çekirdek zarı erir ve çekirdekçik görünmez hale gelir.
Tetratlar kinetokorlarından iğ ipliklerine bağlanır.

Metafaz I

Bu evrede homolog kromozomlar tetratlar halinde ekvatoral düzlemde dizilirler.

Anafaz I

Bu evrede hücrenin ekvatoral düzleminde dizilmiş olan homolog kromozom çiftleri birbirlerinden ayrılarak zıt kutuplara çekilirler.
Bu evrede görülen homolog kromozomların ayrılması olayı mayoz bölünme sonucu kromozom sayısı ve yapısı farklı hücrelerin oluşumunda etkili olan faktörlerden biridir.
Zıt kutuplara çekilen kromozomlar birbirlerinden farklı genetik bilgiye sahip olabilirler.
Anafaz l de homolog kromozomların birbirinden ayrılması n kromozomlu (haploit) hücrelerin oluşmasına neden olur.

Telofaz I

Kromozomlar kutuplara çekildiğinde her kutupta haploit kromozom takımı bulunur. Ancak her kromozom hala iki kromatitli haldedir.
Bu evrede iğ iplikleri kaybolur ve kromozomların etrafında çekirdek zarı oluşur.

Sitoplazma Bölünmesi (Sitokinez)-I

Telofaz I ile eş zamanlı olarak sitoplazma bölünmesinde gerçekleşir.
Sitoplazma bölünmesi bitki hücrelerinde orta lamel oluşumu ile hayvan hücrelerinde ise boğumlama ile olur.
Mayoz II den önce interfaz olmadığından DNA eşlenmesi görülmez. Ancak sentrozomlar kendini eşler.

Mayoz II

Mayoz II ana hatlarıyla mitoz bölünmeye benzer. Başka bir ifade ile interfazı olmayan mitoz gibidir.
Mayoz II nin başında interfaz olmadığından DNA replikasyonu görülmez, ancak sentrozom eşlenmesi görülür.
Mayoz I sonucu oluşan iki hücrenin her biri Mayoz II evresine girer. Mayoz ll de çekirdek ve sitoplazma bölünmeleri görülür.

Çekirdek Bölünmesi (Karyokinez)-II

Profaz II

Eğer çekirdek zarı oluşmuşsa çekirdek zarı erir.
Sentrozomlar zıt kutuplara geçer ve iğ iplikleri oluşturulur.
Bu evre çok kısa sürer. Hatta bazı organizmalarda Telofaz l den hemen sonra Metafaz II başlayabilir.

Anafaz II

Ekvatoral düzlemde dizilmiş olan kromozomların kardeş kromatitleri iğ ipliklerinin kasılmasıyla birbirlerinden ayrılarak zıt kutuplara çekilirler.
Birbirlerinden ayrılan kromatitler kromozom olarak ifade edilir.

Metafaz II

Mitozda olduğu gibi kromozomlar hücrenin ekvatoral düzleminde düzgün bir şekilde dizilirler.

Telofaz II

Mitozdaki gibi iğ iplikleri eriyip kaybolurken, çekirdek zeri ve çekirdekçik oluşur.
Telofaz II nin sonunda aynı sitoplazmayı paylaşan iki çekirdek oluşur.
Oluşan her iki çekirdek de n kromozomludur.

Sitoplazma Bölünmesi (Sitokinez)-II

Mitozdaki gibi gerçekleşir. Mayoz bölünme sonucunda 2n kromozomlu bir hücreden n kromozomlu dört yavru hücre oluşur. Bu hücreler zamanla farklılaşarak olgun gamet hücrelerini oluştururlar. Hayvanlarda gametlerin bölünme yetenekleri yoktur. Ancak iki gametin birleşmesi ile oluşan zigot bölünme yeteneğine sahiptir.

2013-2014 Öğretim Yılı LİSE - ORTAÖĞRETİM Ders Kitapları PDF İndir - Download

11 Ocak 2014 Cumartesi

2013 - 2014 ÖĞRETİM YILI ORTAÖĞRETİM DERS KİTAPLARI

ORTAÖĞRETİM
DERS KİTABININ ADI VE SINIFI
YAYIN EVİ
BAKANLIK
ÖZEL SEKTÖR
Antreman Bilgisi MEB
Astronomi Ve Uzay Bilimleri (Seçmeli)MEB
Batı Müziği Çalgı Toplulukları 11MEB
Batı Müziği Koro Eğitimi 10MEB
Batı Müziği Tarihi 11MEB
Beden Eğitimi Bilimine Giriş MEB
Beden Eğitimi Ve Spor Tarihi MEB
Bilgi ve İletişim TeknolojisiMEBFIRAT YAY.
Bilişim Destekli Müzik 11MEB
Bireysel Ses Eğitimi 12MEB
Biyoloji 9MEB
Biyoloji-10MEB
Biyoloji-11MEB
Biyoloji-12MEB
Coğrafya 9MEBLİDER YAY.
Coğrafya-10
-
MEGA YAY.
Coğrafya-11MEBLİDER YAY.
Coğrafya-12
-
Çağdaş Dünya Sanatı MEB
Çağdaş Türk Ve Dünya Tarihi MEB
Çalgı Bakım Ve Onarımı MEB
Demokrasi ve İnsan Hakları
-
EKOYAY YAY.
Desen Çalışmaları 9MEB
Desen Çalışmaları-10MEB
Desen Çalışmaları-11MEB
Dil ve Anlatım 9MEBEKOYAY YAY.
Dil ve Anlatım-10MEBEKOYAY YAY.
Dil ve Anlatım-11MEBEVRENSEL İLT. YAY.
Dil ve Anlatım-12
-
EKOYAY YAY.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi 9MEBADA MAT YAY.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi-10MEBTUTKU YAY.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi-11MEB
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi-12
-
ÖZGÜN MATB.
Din Kültürü Ve Meslek Ahlakı 1 (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Din Kültürü Ve Meslek Ahlakı 2 (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Eğitim PsikolojisiMEB
Eğitim SosyolojisiMEB
Eğitsel Oyunlar MEB
EkonomiMEBNOBEL YAY.
EstetikMEB
FelsefeMEBEKOYAY YAY.
Fıkıh MEB
Fizik 9
-
MEGA
Fizik-10MEB
Fizik-11MEB
Fizik-12MEB
Geometri-10MEBFENBİL YAY
Geometri-11MEBBİLGETÜRK YAY.
Geometri-12MEBAYDIN YAY.
GirişimcilikMEBSİSTEM OFSET.
Grafik Tasarım 11MEB
Grafik Tasarım 12MEB
HadisMEB
Hazırlık Sınıfı Sosyal Bilimler
-
Hazırlık Sınıfı Türkçe
Hitabet Ve Mesleki UygulamaMEB
İki Boyutlu Sanat Atölye 9MEB
İki Boyutlu Sanat Atölye-10MEB
İki Boyutlu Sanat Atölye-11MEB
İki Boyutlu Sanat Atölye-12MEB
İngilizce A1.1 Düzeyi Ders KitabıMEBÖZGÜN MATB.
İngilizce A1.1 Düzeyi Öğrenci Çalışma KitabıMEBÖZGÜN MATB.
İngilizce A1.2 Düzeyi Ders KitabıMEB
İngilizce A1.2 Düzeyi Öğrenci Çalışma KitabıMEB
İngilizce A2.1 Düzeyi Ders KitabıMEB
İngilizce A2.1 Düzeyi Öğrenci Çalışma KitabıMEB
İngilizce A2.2 Düzeyi Ders KitabıMEB
İngilizce A2.2 Düzeyi Öğrenci Çalışma KitabıMEB
İngilizce A2.3 Düzeyi Ders KitabıMEB
İngilizce A2.3 Düzeyi Öğrenci Çalışma KitabıMEB
İnsan Anatomisi MEB
İslam Tarihi (Din Öğretimi)MEB
İşletmeMEBNOBEL YAY.
İşletme Bilgisi Ve Toplam Kalite Yönetimi (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Karşılaştırmalı Dinler TarihiMEB
Kelam MEB
Kimya 9MEBSÖZCÜ  YAY.
Kimya-10MEB
Kimya-11MEBMEGA YAY.
Kimya-12MEB
MantıkMEBSEMİH OFSET YAY
Matematik 9MEBDİKEY YAY.
Matematik Ve Meslek Matematiği 1 (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Matematik Ve Meslek Matematiği 2 (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Matematik-10MEBEKOYAY YAY.
Matematik-11MEBDİKEY YAY.
Matematik-12
-
NOVA YAY.
Mesleki Arapça 9 Ders KitabıMEB
Mesleki Arapça 9 Öğrenci Çalışma KitabıMEB
Mesleki Arapça-10 Ders KitabıMEB
Mesleki Arapça-10 Öğrenci Çalışma KitabıMEB
Mesleki Arapça-11 Ders KitabıMEB
Mesleki Arapça-11 Öğrenci Çalışma KitabıMEB
Mesleki Arapça-12 Ders KitabıMEB
Mesleki Arapça-12 Öğrenci Çalışma KitabıMEB
Meslekî Bilgisayar (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Mesleki İngilizce Öğretmen Kılavuz Kitabı
(Otelcilik Ve Turizm Meslek Liseleri Eğlence Hizmetleri Alanı-Entertainment)
MEB
Mesleki İngilizce Ders Kitabı (Otelcilik Ve Turizm Meslek Liseleri Konaklama Ve
Seyehat Hizmetleri Alanı-Accommadation And Transport)
MEB
Mesleki İngilizce Ders Kitabı (Otelcilik Ve Turizm Meslek Liseleri Yiyecek İçecek
Hizmetleri Alanı-Food And Beverage)
MEB
Müzik EğitimiMEB
Müziğe Giriş 9MEB
Müzik Biçimleri 12MEB
Müziksel İşitme, Okuma Ve Yazma 9MEB
Müziksel İşitme, Okuma Ve Yazma-10MEB
Müziksel İşitme, Okuma Ve Yazma-11MEB
Osmanlı Türkçesi 10MEB
Öğretim İlke Ve Yöntemleri 11MEB
Öğretmenlik Mesleğine GirişMEB
Özel Alan Çalışması 11MEB
Özel Alan Çalışması 12MEB
Piyano 9MEB
Piyano-10MEB
Piyano-11MEB
Piyano-12MEB
Proje HazırlamaMEB
PsikolojiMEBEKOYAY YAY.
Ritm Eğitimi Ve DansMEB
Sağlık Bilgisi
-
ALTINDAL YAY.
Sanat Eserlerini İnceleme MEB
Sanat Tarihi 1
-
Sanat Tarihi 2
-
Sanat Tarihi-12 (Güzel Sanatlar Ve Spor Liseleri İçin)MEB
SiyerMEB
SosyolojiMEBEKOYAY YAY.
Sosyoloji 1 (Sadece Sosyal Bilimler Liseleri 11. Sınıflar İçin)MEB
Sosyoloji 2 (Sadece Sosyal Bilimler Liseleri 12. Sınıflar İçin)MEB
Spor 10MEB
Spor 11MEB
Spor 12MEB
Spor Fizyolojisi MEB
Spor Kazalarından Korunma Ve İlk Yardım MEB
Spor Masajı MEB
Spor PsikolojisiMEB
Spor SosyolojisiMEB
Spor Tesisleri Ve Malzeme Bilgisi MEB
Spor Yönetimi Ve OrganizasyonuMEB
Sror Ve BeslenmeMEB
T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük MEB
Tarih 9MEB
Tarih-10MEB
Tarih-11MEB
TefsirMEB
Temel Dini BilgilerMEB
Temel Spor Eğitimi MEB
Türk Edebiyatı 9MEBFIRAT YAY.
Türk Edebiyatı-10MEBBİRYAY YAY
Türk Edebiyatı-11MEBYILDIRIM YAY
Türk Edebiyatı-12
-
LİDER YAY.
Türk Eğitim TarihiMEB
Türk Müziği Çalgı Toplulukları 11MEB
Türk Müziği Koro Eğitimi 10MEB
Türk Müziği Koro Eğitimi 11MEB
Türk Müziği Koro Eğitimi 12MEB
Türk Resim Heykel SanatıMEB
Türk Spor TarihiMEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Bağlama 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Bağlama-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Bağlama-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Bağlama-12MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Flüt 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Flüt-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Flüt-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Flüt-12MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Gitar 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Gitar-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Gitar-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kanun 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kanun-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kanun-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kanun-12MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Keman 9 MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Keman-10 MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Keman-11 MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Keman-12 MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kontrbas 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kontrbas-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Kontrbas-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Piyano 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Piyano-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Piyano-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Piyano-12MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Ut 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Ut-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Ut-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Çalgıları Ut-12MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyola 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyola-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyola-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyola-12MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyolonsel 9MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyolonsel-10MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyolonsel-11MEB
Türk Ve Batı Müziği Viyolonsel-12MEB
Türkçe 1 (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Türkçe 2 (Meslekî Eğt. Merkezleri İçin)MEB
Üç Boyutlu Sanat Atölyesi 9MEB
Ortaöğretim Kur'an-ı Kerim 9MEB
Ortaöğretim Hz. Muhammed'in Hayatı 9 MEB
Ortaöğretim Temel Dini Bilgiler (İslam 1)MEB
Ortaöğretim Kur'an-ı Kerim 10MEB
Ortaöğretim Hz. Muhammed'in Hayatı 10MEB
Ortaöğretim Temel Dini Bilgiler (İslam 2)MEB
Osmanlı Türkçesi 10 (Sosyal Bilimler Lisesi)MEB

Ziya Paşa (1825-1880) Ayrıntılı Hayatı ve Eserleri

4 Ocak 2014 Cumartesi

Ziya Paşa (1825-1880)

1825′te İstanbul’da doğdu. Beyazıt Lisesi’ni bitirdi. Özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi’nde çalıştı. 1855′te Mustafa Reşit Paşa aracılığıyla sarayda Mabeyin Kâtipliği’ne atandı. Bu sırada Fransızca öğrendi. Ali Paşa sadrazam olunca saraydan uzaklaştırıldı. 1867′de Namık Kemal ile birlikte Londra’ya kaçtı. Birlikte Yeni Osmanlılar’ın yayın organı olan Hürriyet gazetesini yayınladılar. 1871′de İstanbul’a döndü. 1877′de vezir rütbesiyle önce Suriye Valiliği’ne ardından Adana Valiliği’ne atandı. 17 Mayıs 1880′de Adana’da yaşamını yitirdi.

Edebî Yaşamı

Ziya Paşa, Namık Kemal ve Şinasi’yle birlikte, Tanzimat’la başlayan “Batılılaşma” hareketinin etkisinde gelişen Batılılaşma Dönemi Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç yazardan biridir. Ziya Paşa Türk edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istemiş, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savunmuştur. Fransız İhtilali’nin getirdiği düşüncelerden etkilenmiş ve şiirlerinde Divan şiir biçimleriyle hak, adalet, uygarlık, hürriyet gibi temaları işlemiştir.
Ziya Paşa, yenilikçi düşüncelere sahip olsa da Divan şiir geleneğinden kopamaz ve şiirlerinde aruz ölçüsüyle ve ağır bir dille yazar. Ziya Paşa “Terci-i Bend” ve “Terkib-i Bend” isimli iki şiirinde ise insanın yazgısı ve gerçeği kavramanın olanaksızlığı, Tanrı’nın mutlak egemenliği gibi metafizik konular üzerinde durdu. Şiirlerindeki öğretici bir hava vardır. Sanatçı her ne kadar Yeni edebiyatı benimsese de dönem dönem ikiliklere düşer. Bu durumu iki eserinde görmek mümkündür. Birincisi Hürriyet gazetesinde çıkan “Şiir ve İnşa” makalesidir. Bu makalede yazar, Divan şiirini ağır bir dille eleştirirken Halk şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu savunur.
Sanatçı, bu görüşlerinin tam tersini daha sonraları Türk, Arap ve İran şairlerinden seçtiği şiirlerden oluşan “Harabat” antolojisinin ön sözünde savunur. Divan şiirine övgüler düzer. Ziya Paşa’nın yaşadığı bu çelişkiye Namık Kemal tepki gösterecek ve “Tahrib-i Harabat” ve “Takip” adlı eleştirileri kaleme alacaktır.
Özdeyiş haline gelmiş dizeleri vardır.
“Bi-baht olanın bağına bi katresi düşmez
Baran yerine dürri güher yağsa semadan”

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir”

Kısaca özetleyecek olursak;

  • Düşünceleriyle yenilikçi, yapıtları ve yaşantısıyla eskiye bağlı bir sanatçı olan Ziya Paşa’daki tezat ve ikilik hem yaşantısına hem de yapıtlarına yansımıştır.
  • Hem biçim hem de hayalleri ve duyuş tarzı bakımından divan şiirine bağlıdır.
  • Divan şiiri nazım biçimlerini kullanan sanatçının lirik sayılabilecek gazelleri vardır.
  • Sade bir dili savunmuş, beğenmiş; ancak Arapça, Farsça tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
  • Hece ölçüsüyle yazdığı birkaç türküsü dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
  • Tanzimat Edebiyatının bütün özelliklerini taşır. Tanzimat Edebiyatını oluşturan dört önemli etki (divan şiiri, mahallileşme etkisi, Batı etkisi, âşık tarzı) onun şiirlerinde ve düz yazılarında görülür.
  • Türk edebiyatında terciibent ve terkibibent türlerinin en önemli şairlerindendir.

Eserleri:


  • Hiciv: Zafername
  • Düzyazı: Rüya
  • Mektup: Veraset Mektupları
  • Şiir: Eş’ar-ı Ziya
  • Makale: Şiir ve İnşa
  • Anı: Defter-i Amal
  • Tercümeleri: Viardot’tan Endülüs Tarihî‘ni, Cheruel ile Lavallee’den Engizisyon Tarihî‘ni, J.J. Rousseau’dan Emil‘i, Moliere’den Tartuffe‘ü tercüme etmiştir.

Ziya Paşa Eser Özetleri

Şiir ve İnşa: Bu makalesinde divan şiirini Türk şiiri kabul etmez. Halk şiirini Türk şiiri olarak görür. Divan şiirini kişiliksiz, melez bir edebiyat olmakla suçlar.
Harabat: Üç ciltten oluşan bir antolojidir. Türkçe, Farsça, Arapça şiirlerden oluşan divan şiiri antolojisidir. Edebiyatımızdaki ilk edebiyat tarihi taslağı sayılır. Bu antolojisinin ön sözünde ise Şiir ve İnşa makalesindeki görüşlerinin aksini savunmuştur. Divan şiirini savunur, halk şairlerinin şiirlerini aşağılar, alaya alır. Halk şairlerinin şiirlerini eşek anırmasına benzetir. Bu çelişkilerden dolayı Namık Kemal “Tahrib-i Harabat” ve “Takip” adlı yapıtlarında Ziya Paşa’yı sert bir şekilde eleştirir.
Zafernâme: Tanzimat Döneminin en başarılı hiciv eseridir. Girit Savaş’ında donanmaya büyük yenilgi yaşatan Sadrazam Ali Paşa’yı över gibi görünerek hicveder. Nazım-nesir karışık bir eserdir. Üç bölümden oluşur: kaside, tahmis, şerh.
Defter-i Amal: Çocukluk anıları yer alır. Batılı anlamda Türk edebiyatında ilk anı örneğidir. J.J. Rouseau’nun “İtiraflar” adlı eserinden esinlenerek yazmıştır.
Rüya: Siyasi eleştiri niteliği taşıyan, düz yazı türündeki eseridir. Türk edebiyatında ilk röportaj sayılabilecek eser, karşılıklı konuşma tarzında yazılmıştır.
Eş’ar-ı Ziya: Ölümünden sonra kitap haline getirilen şiirleri yer alır.
Külliyat-ı Ziya Paşa: Ölümünden sonra kitap haline getirilen şiirleri yer alır.
Terkib-i Bent: Toplumsal çarpıklıkları eleştirir. Bağdatlı Ruhi’nin terkibibendine bir naziredir.
Terci-i Bent: Felsefi ve dini konuları işlemiştir. İnsanın faniliğini (geçiciliğini) kavrayıp gerçek varlığı (Allah’ı) aradığı bir şiirdir.
Emile: J.J. Rouseau’dan çeviridir.
Veraset Mektupları: Siyasi eleştiridir.
Engizisyon Tarihi: Cheruel ile Lavallee’den çeviri bir eserdir.
Endülüs Tarihi: Viardot’tan çeviri bir eserdir.

Eserleri


  • Zafername (1868, düzyazı şiir)
  • Rüya (ölümünden sonra, 1910)
  • Veraset Mektupları (ölümünden sonra 1910)
  • Eş'ar-ı Ziyâ (ölümünden sonra şiir, 1880)
  • Şiir ve İnşa Makalesi
  • Defteri Amal (anı niteliğinde)
  • Terkibi-i bent
  • Harabat

Tercümeleri


  • Viardot’tan, Endülüs Târihi'ni,
  • Cheruel ile Lavallee’den, Engizisyon Târihi'ni,
  • J.J. Rousseau’dan Emil’i,
  • Moliere’den Tartuffe’ü tercüme etmiştir

Bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Yaşamdan, talihten şikayet; felsefi düşünceler, dini, tasavvufi konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir. En az üç en fazla on bentten oluşur. Her bent genellikle 6 ila 10 beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd . (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd) Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. ikisi de toplumsal konularda yazmıştır.
Terkib-i Bent Özellikleri
1. Terkib-i bend, bentlerden oluşmuş bir nazım şeklidir.
2. Her bent 6 ile 10 arasında beyitten oluşur.
3. Bentlerin sayısı 3 ile 12 arasındadır.
4. Bentlerin kafiye düzeni gazeldeki gibidir.
5. Her bentin sonunda "vasıta beyti" adı verilen bir beyit bulunur. Vasıta beyti her hanenin sonunda değişir. Eğer değişmiyorsa terci-i bend olur.
I. Bend: aa ba ca da ea . vv
II. Bend: bb cb db eb fb . yy
6. Hemen her türlü konunun ele alınabildiği terkibi bend edebiyatımızda çok kullanılmıştır.
7. Özellikle naat, mehdiye, hicviye vb. nazım türleri, sosyal konular, din, tasavvuf ve felsefe konuları, terkib-i bend nazım şekli ile rahatlıkla anlatılmıştır. Ancak terkib-i bendin başlıca konusu mersiyedir. (Bâkî'nin Kanunî Mersiyesi, Şeyh Gâlib'in Esrâr Dede Mersiyesi)
7. Aruzla yazılır.
8. En önemli terkib-i bend üstadı Bağdatlı Ruhi'dir. Tanzimat şairi Ziya Paşa da önemli bir isimdir

Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'inden Unutulmaz Beyitler

Tanzimat edebiyatının büyük şairlerinden Ziya Paşa (1825–1880) birer özdeyiş hâline gelmiş beyitleriyle meşhurdur. Ayrıca halkımızın ortak edebî ürünü olan bazı atasözlerini kendisine has üslûbuyla şiirlerinde işlemiş ve unutulmaz beyitler oluşturmuştur.
Ziya Paşanın şiirlerinde lirizm yoktur. Aşk, ölüm, ayrılık, sevgilinin güzelliği gibi temalardan uzak kalmıştır. O daha çok eskilerin “hikemî” dedikleri felsefî, dinî, metafizik meseleler üzerinde durmuştur. Ayrıca halkın bazı meselelerini ve ahlakî kusurları ele alarak okuyucuya öğütler vermeye, halkı bilgilendirip eğitmeye çalışmıştır.
Ziya Paşa amacına ulaşmıştır. Lise mezunu herkes Ziya Paşanın bir veya birkaç beytini kısmen de olsa bilir veya birisi okuduğu zaman o beyitleri hatırlar. Baba ile oğul, ağabey ile kardeş, usta ile çırak, öğretmen ile öğrenci ilişkilerinde sıkça görülen öğüt – azarlama – dayak üçlemesini harikulâde biçimde ifade eden; öğretmenlerin çoğunun bildiği, yeri geldikçe öğrencilerine okuduğu şu beyti işitmeyen yoktur sanırım:
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
 (Nasihat ile uslanmayanı tekdir etmeli -azarlamalı- , tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir -dayaktır-)

İç bade güzel sev var ise akl u şu’ûrun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umûrun
 (Aklın ve bilincin varsa şarap iç, güzel sev; dünya varmış, yokmuş umurunda olmasın.)

Cânan gide rindân dağıla mey ola rîzan
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
 (Sevgili gitse, rintler -âşıklar- dağılsa, şarap dökülse… Böyle gecenin sabahından ne hayır umulur?)

Bu beyitler Ziya Paşanın 12 bentten oluşan Terkib-i Bent şiirine aittir. Bu şiirin 10. bendinde 10, diğer bentlerinde 11’er beyit vardır. Yani Terkib-i bent 131 beyitten oluşan uzun bir şiirdir. Bu uzun şiirin 4, 5, 9. ve 10. bentleri daha çok sevilmiştir. Yazımın başında söz ettiğim, özdeyiş hâline gelen beyitler bu bentlerdedir.
Ziya Paşa karamsar bir insandır. Talihten şikâyet; bahtsızların, mazlumların asla mutlu olamayacağı, dünyanın çile çekme yeri oluşu gibi fikirleri birçok beyitte işler:

Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
 (Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa talihsiz olanın bahçesine bir damlası bile düşmez.)

Fakat Ziya Paşaya hak vermemek elde değil. Karamsar insanların dillerine pelesenk ettikleri şu beyitler de Ziya Paşaya aittir:

Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-i fenâdan
Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan
 (Faniliğin kan dolu çeşmesinden bir yudum içen, bir daha başını belâ yağmurlarından kurtaramaz.)

Yani yaşadığımız şu fani dünya kötülüklerle doludur. Bu dünyaya gelip de bir yudum su içerek dünya nimetlerinden faydalanan bir insan bir daha başını sıkıntı ve dertlerden kurtaramaz.
Ziya Paşa aynı karamsarlıkla, aynı düşünceyi, farklı kelimelerle tekrar ifade ediyor:

Asude olam dersen eğer gelme bu cihâna
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
 (Eğer mutlu ve sakin olmak istersen bu dünyaya hiç gelme; çünkü şu hayat meydanına bir defa düşen kaza taşlarından -ızdırap verici dertlerden- kurtulamaz.)

Ziya Paşa, dünyanın fani oluşunu 5. bentte iki mükemmel beyitle ifade ediyor:

Dehrin ne safâ var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
 (Dünyanın altınında ve gümüşünde ne mutluluk olabilir ki? İnsanlar ahiret yolculuğuna çıkarken bunların hepsini geride bırakır.)

Bu beytin devamı olan beyit daha da meşhurdur ve bir atasözü gibi edebiyatseverler tarafından ezbere okunur:

Seyretti havâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
İslâm mitolojisine göre Hazret-i Süleyman’a peygamberlik gibi yüce bir sıfattan başka çok büyük bir servet de bahşedilmişti. Öyle ki gelmiş geçmiş insanların en zengini oydu. Bunlardan başka Allah’ın bir lûtfu olarak kurda, kuşa, ateşe ve suya hükmedecek güçleri vardı. Bu kudret ve ihtişamın timsali olarak gökyüzünde uçabilen bir tahta sahipti. Ziya Paşa bu beyitte: “Süleyman’ın tahtı hava üzerinde uçuyordu derler, dünyanın geçiciliğine bak ki o muazzam saltanatın bile yerinde şimdi yeller esiyor.” demektedir. Bu konuda halkımızın bir deyişi vardır: Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış… Bu sözde ve Ziya Paşanın beytindeki Süleyman, Kanunî Sultan Süleyman değil, Peygamber Süleyman’dır.
Ziya Paşa maceralı bir hayat yaşamıştır. Sarayda görev yapmış; sadrazamlarla, padişahlarla sohbet etmiş; hükümetler değiştikçe gözden düşmüş, Yeni Osmanlılar Cemiyetine katılarak yurt dışına kaçmak zorunda kalmış, yurt dışında gazete çıkarıp hükümetin aleyhinde yazılar yazmış, hükümet değişince İstanbul’a gelip yüksek mevkilerde görevler üstlenmiştir. Sadrazam Ali Paşayı hicvettiği Zafernâme isimli mesnevisi de o dönemde meşhur bir eserdi. Terkib-i Bentte beceriksiz devlet adamlarını, âlimleri eleştiren harika beyitler vardır.

Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde
 (Birçok acemi müneccim gökte yıldız ararken gaflete dalarak yollarındaki kuyuyu görmezler.)

Takdir edersiniz ki Ziya Paşa bu beyitte astronomi ile uğraşan bilim adamlarını eleştirmiyor. Şairin asıl anlatmak istediği, bazı insanların kendilerinden beklenen işlerle uğraşmayıp gerçekleşmesi imkânsız ham hayallerin peşinde koşmaları ve gülünç duruma düşerek başlarına kötü işler açmalarıdır.
Şimdi sıra, dillere pelesenk olmuş sözlerden dediğim bir beyte geldi:

Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
 (Kişinin aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.)

Ne kadar doğru bir fikir değil mi? Güzel fikirler güzel biçimlerle ifade edilmelidir. İşte örneği… Ziya Paşa lâfla peynir gemisi yürütenleri, iş değil lâf üretenleri, boş teneke gibi çok ötenleri eleştirmeye devam ediyor:

Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde
 (Onlar ki dünyaya lâf ile nizam verirler. Onların evlerine gidip bakın, hanelerinde bin türlü ihmal ve düzensizlik görürsünüz.)

Bu beyitte çizilen insan tiplerinin ne kadar çok olduğunu hepimiz biliyoruz. Lâfa gelince mangalda kül bırakmayan, mahalle muhtarından Cumhurbaşkanına kadar herkesi eleştiren nice insan vardır ki çoluk çocuğuna söz geçiremez, evinde bir huzur ve düzen sağlayamaz.
Ziya Paşa karamsar bir kişiliğe sahiptir, dedik fakat vatanına sadıktır ve inançlı bir insandır. Beşinci bendi yine atasözlerinden yararlanarak, özdeyiş hâline dönüştürdüğü güzel bir beyitle bitirir:

İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah
 (İnsan hayatta tiksinti verici hilelerle, kötülüklerle karşılaşsa bile Allah’a ve vatanına sadakatten vazgeçmemelidir, Allah doğruların yardımcısıdır.
Yine aynı şiirin 8. bendinde aynı fikirleri şu beyitle dile getirir:

Allah’a tevekkül edenin yaveri Haktır
Nâşad gönül bir gün olur şâd olacaktır.
 (Allah’a inanıp kaderine sabırla razı olanların yardımcısı Allah’tır, mutsuz gönüller bir gün elbet mutlu olacaktır.)

Ziya Paşanın, atasözleri gibi unutulmayan beyitlerinden biri de “Huyu yumuşak kişilerin gazabından Allah’a sığın; yumuşak huylu atın çiftesi çok serttir.” anlamına gelen aşağıdaki beytidir.

Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
Devletin kendisine verdiği yetkileri kişisel çıkarları için kullanan yöneticiler vardır. Çıkarları için halka zulmeden, hatta devletin parçalanmasına ve çökmesine göz yuman insanlar her devirde az veya çok mevcut olmuştur. Devletini ve halkını soyan bu insanlar öyle güçlü ve nüfuzludur ki onları halkın çoğunluğu şerefli, vatansever zanneder. Fakat Victor Hugo’nun Sefiller romanında anlattığı, bir parça ekmek çalan kişi zindanlarda sürünür, kürek mahkûmu olur. Ziya Paşa her devirde, her toplumda görülen bu acı sosyal gerçeği çerçevelenip duvara asılması gereken bir beyitle ifade etmiş:

Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.
 (Milyonla çalanlar yüksek ve şerefli mevkilerde baş dik, alnı açık olarak bulunur; birkaç kuruş çalan hırsız ise kürek cezasına çarptırılır.)

Bu beyitte anlatılanların doğruluğu şu son yirmi yılda kaç defa kanıtlandı değil mi? Ziya Paşa uyanıp da günümüze dönse “Hiçbir şey değişmemiş; boşuna yazmışım.” diye hayıflanmaz mı?

Milletimiz ruh asaletine önem verir. İnsanları dış görünüşüyle değil karakteriyle değerlendirmeye çalışır. Sonradan görmeleri, dönekleri sevmez. Biçim yönünden başka milletleri taklit edenler, dış görünüşleriyle başkalarını etkilemeye çalışanlar edebiyatımızda sürekli eleştirilmiş ve onlarla alay edilmiştir. Çünkü herkes bilir ki kılık kıyafetle bilgin, komutan, bey, hanımefendi olunamaz. Asalet insanın içindedir. Bir atasözümüzün dediği gibi insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur. Ziya Paşa halkımızın bu konulardaki düşüncelerini özlü ve özgün bir ifadeyle şöyle anlatmış:

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir
 (Kötü asıllı birine üniforma soyluluk mu verir; eşeğe altın işlemeli semer vursan yine eşektir. )

Terkib-i Bend’in 10. bendi sosyal içerikli beyitlerden oluşmaktadır. Bu bentlerde konu Batı taklitçiliği, kendi vatanını ve milletini küçük görüp yabancılara şikâyet etmek, hainleri ve hırsızları korumak gibi günümüzde de görülen sorunlardır. Ziya Paşa bazı ters uygulama ve anlayışların yeni çıktığını söylemektedir. Fakat bu olumsuzluklar günümüzde de devam etmektedir. Eski, kemikleşmiş, adeta kangren olmuş sorunlardır bunlar ve derhal neşterle kesilip atılmalıdır. Bu bendin ilk beyti şudur:

İkbâl için ahbabı siayet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı
 (Yüksek mevkilere erişebilmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı; önceden bilmezdik, bu türden hüner ve beceri yeni çıktı.)

Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
 (Hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda haline geldi, namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı)

Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet
Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı
 (Düşmanlara dostları yermek bir incelik oldu; başkalarına gönül dostlarından şikayet yeni çıktı)

İş ve memuriyet hayatı olan herkes Ziya Paşa’nın ne kadar haklı olduğunu çok iyi bilir. Özellikle yükselme hırsıyla yanıp tutuşan bazı insanlar çok çalışıp yeteneklerini göstermek yerine koltuğuna göz diktiği amirlerini, çalışma arkadaşlarını kötülemeye çalışır. Daha sonra koltuk kapma uğruna yağcılık, yardakçılık, kayırma, karalama, itham ve ihanet başlar.

Sâdıkları tahkir ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı
 (Allah’a ve vatanına sadık olanları aşağılamak ve onları reddetmek kural hâline geldi, hırsızlara ikramda bulunmak ve yardım etmek yeni çıktı.)

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı
 (Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup kollamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı.)

Milliyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı Frenge tebaiyyet yeni çıktı
 (Yaptığımız her işte millî birlik ve şahsiyeti unutarak Avrupalıların fikirlerine uymak yeni çıktı.)

Ziya Paşa nur içinde yatsın. Keşke günümüzde de Ziya Paşalar olsaydı. Olsaydı da çarpıklıkları, kokuşmuşlukları böyle güzel şiirlerle haykırsaydı…

Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
 (Eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü zarar ortada bu konuda bilmem biz ne kazandık)

Translate