Search

Esir Şehrin İnsanları Ayrıntılı Özet Konu Ana Fikir Kahramanlar

6 Aralık 2014 Cumartesi

Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir

Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşımdan yenik çıkmasından sonraki dönemi anlatan roman Milli Mücadele Yıllarında ve daha sonraki dönemde yaşanan olayları anlatır. İdarenin ve şartların değişmesi üzerine Osmanlı Devletinin elit kesimlerinin yaşadığı siyasi, sosyal ve ekonomik buhran romanın konusunu teşkil eder.
Esir Şehrin İnsanları ilk kez 1952 yılında, Yeni İstanbul gazetesinde, tefrika olarak yayınlanmıştır. Daha sonra 1956 yılında Nurettin Demir takma adıyla kitap halinde basılmıştır.
İstanbul’un işgali sırasında Türklerin tavırlarını anlatır. Bu eserde başlıca üç tip insandan söz edilmiştir. İstanbul Hükümetinin tarafını tutanlar, Kuvayi Milliyeciler ve her şeyi oluruna bırakan vurdumduymaz insanlar.  Romandaki çatışma bu üç tip insanın olaylara bakışından oluşur.  Eser, romanın kahramanı olan Kamil Bey’in şahsında ideal Türk aydınında bulunması gereken özellikleri ortaya koyması ile dikkat çeker.
Eser, Milli Mücadele yıllarındaki Anadolu’da meydana gelen birçok sorunu edebi bir dille kalem almıştır.  Eser “ Esir Şehir Üçlemesi”  olan anılan Esir Şehrin Mahpusu, Yol Ayrımı ve Yorgun Savaşçı nehir romanlarının ilkidir. Kemal Tahir’in bu yılları ele aldığı “nehir roman dizisinin” ilk kitabı olan "Esir Şehrin İnsanları’nda Kemal Tahir, Mütareke Dönemi Osmanlı aydınının ve İstanbul'unun destansı direnişini ve mücadelesini kaleme almıştır. Başkahraman Kamil Bey’in şahsında, aydın bir Türk’e düşen görevler dile getirilir. Eser: “ Kamil Bey’in iç dünyasındaki çatışmalar, benliğini bulmasına zemin hazırlar ve onu yazarın idealize ettiği bir aydın tipine çevirir.”
Kemal Tahir bu eserinde başarılı bir anlatım ve yaklaşım göstermiştir. "Türkiye'yi, Türkleri sahiden tanımak isteyen yerli yabancı herkes Kemal Tahir'i okumak, anlamak zorundadır."
 Roman üç bölümden oluşur ve her bölüm de kendi içinde alt kısımlara ayrılır. Birinci bölüm yedi, ikinci bölüm üç, üçüncü bölüm yedi kısımdan meydana gelir.
Eser MEB tarafından okullar, öğretmenler ve öğrencilere tavsiye edilen 100 Temel eser arasındadır. Eser bir TV kanalında dizi olarak çekilmiş ve böylece sinemaya da uyarlanmıştır.

KONU

Kitabın kahramanı Paşazade Kamil Bey’in, Avrupa’da yaşarken İçine düştüğü ekonomik sıkıntılar nedeniyle ana vatana dönmek zorunda kalması, kimliğini hatırlayıp milli mücadeleye katılması ve sonrasındaki yaşanan olaylar romanının konusunu teşkil etmektedir.

ANAFİKİR

Türk aydını kimliğini kaybetmemeli, her şartta ve fırsatta ülkesini ve vatanının korumak için ölümü dahi göze alabilmeli, her şatta halkını aydınlatmalı ve mücadeleye sevk etmelidir.

Kahramanlar

  • Kamil Bey: Romanın ana kahramanıdır.
  • Nermin Hanım: Kamil Beyin eşidir.
  • Fuat Bey: Kamil Beyin okul arkadaşı ve yakın dostu
  • Ayşe: Küçük yaşına rağmen bir genç kız gibi girişken, hoş sohbet ve bilgili bir kızdır.
  • İhsan Bey: Kamil Bey’in Galatasaray Lise’sinden sınıf arkadaşı
  • Nedime Hanım:  İhsan Bey’in eşidir
  • Ahmet Bey: Kamil Bey’in Galatasaray Lise’sinden sınıf arkadaşı
  • Niyazi Ağabey: Kamil Bey ve arkadaşlarına milli mücadeleye katılmaları için destek veren kişi
  • Ramiz Efendi: Mütareke’den sonra Anadolu’ya yardım etmek için çalışan bir yedek subay
  • Fatma Hanım:  , Ramiz Efendi’nin cesur ve vatansever karısıdır

ÖZET

Kamil Bey Abdülhamid’in vezirlerinden Selim Paşa’nın tek çocuğudur. Genç yaşta babasının mirasına konmuş, hayatını Avrupa’da geçirmiştir. Kamil Bey’in eşi Nermin Hanım da bir Paşa kızıdır. Ancak kumarbaz olan babası öldüğünde borçlarından dolayı malları yağma edilince karşısına çıkan Kamil Bey ile evlenerek hayatını düzene sokmak istemiştir. Kamil Bey, eşi Nermin Hanım ve kızı Ayşe, Batı kültürünü çok iyi bilen buna rağmen öz kültürlerine yabancı ve kayıtsız kalmış oldukça eğitimli kültürlü insanlardır.
1914 Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı Devleti, her geçen gün toprak kaybetmektedir. Kamil Bey, karısı Nermin ve kızı Ayşe ile birlikte 1916 yılında İstanbul’a dönmeye karar vermiştir. Dış basında Anadolu’ daki Milli Mücadelenin bir Bolşeviklik hareketi olduğu dile getirilmekteydi. Hatta Mustafa Kemal’ in ve Kuvay-ı Milliyecilerin Bolşevik -  Moskof olduğu yazılıyordu. Savaş yıllarında mülklerini satarak geçinmiş para sıkıntısı çekmektedir. Nermin Hanım’ın halası ve eniştesi onları köşklerinde misafir etmek istemiş, Kamil Bey’de kabul etmişti.  Onları, İstanbul’a getiren vapur Çanakkale’de durunca Kamil Bey İstanbul’un içinde bulunduğu acı durumu anlamış olur. Çanakkale yangın yeri gibi bir haldedir.  Küçük kız çocukları sefalet yüzünden vücutlarını satmak zorunda kalmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar her tarafa yayılmıştır. Felakete dayanamayan subaylar ve memurlar intihar etmektedirler. Bu manzara Kamil Bey’i çok sarsmıştı.
Aile Nermin Hanım’ın halası ve eniştesinin gösterişli köşküne misafir olur.  Enişte Bey, işgal kuvvetlerinin ileri gelenleri ile işbirliği içinde olan, Padişaha bağlı, her şeye ticaret gözüyle bakan bir insandır. Kamil Bey’i Kerkük’deki topraklarını İngilizlere satması için ikna etmeye çalışır. Konakta yapılan toplantılar, düzenlenen partiler; katılan politikacı, hariciyeci, ve memurların vurdum duymazlığı Kamil Bey’ i çileden çıkarmaktadır. Kamil Bey, İngiliz subaylarıyla yaptığı konuşmalarda İngilizlerin “ bizi bizden iyi tanıdığını” şaşırarak ve biraz da utanarak gözlemlemiştir. Bunun üzerine Kamil Bey kendi evine taşınmaya karar verir.
Serencebey’deki konakla, Çengelköy’deki yalı yanmış olduğundan Bağlarbaşı’nda bulunan ama uzun yıllardan beri bakımsız kalan köşkü tamir ettirerek orada yaşamayı düşünmektedir. Köşkün tamiri esnasında eski arkadaşı Fuat Bey’le karşılaşır. Fuat Bey,  başına gelen bir felaket bir kadiri dervişi olmuş ve derviş gibi yaşamaya başlamıştır. Fuat Bey’in İtalyan asıllı karısı, çocuğunu da alarak başka birine kaçmıştır.  Fuat Bey, köşkünü tamir ettiren Kâmil Bey’e yardımcı olmaya başlar.  Bu esanda ayrı kaldıkları yıllar hakkında bol bol sohbet etmek ve birbirleri hakkında her şeyi öğrenmek fırsatını da bulurlar.  Kamil Bey, Fuat Bey’ in de yardım etmesiyle köşkü oturabilecek bir duruma getirir.
16 Mart 1920′de İstanbul işgal edilir. Görünüşe bakılırsa polisler, jandarmalar, memurlar kendi hükümetlerine çalışmadıkları halde eskisi gibi görevlerini yapmakta,   çocuklar bağıra çağıra oynamakta, kadınlar komşularına gitmekte, alış-veriş yapılmakta, düğünler yapılıp mevlitler okutulmaktadır. Anadolu da ise Milli Mücadele başlamıştı.  Osmanlı yanlısı olanlar sanki İstanbul’u Kuvayi Milliyeciler işgal etmiş gibi ateş püskürmektedir. Mustafa Kemal’ i, Ankara’yı, Kuvay-ı Milliye’ yi daha sık işitir olmuştu.
Kamil Bey’in Anadolu hakkında hiç bir fikri yoktu.  Mustafa Kemal ile ilgili gelen haberlere de bu yüzden kayıtsız kalmaktadır.  Bazı aydınlar dernekler aracılığıyla Anadolu’ya yardım göndermekte, subaylar gizlice Anadolu’ya kaçmaktadır. Kayıp olan arkadaşlarını sorduğu zaman karşısındakiler “Anadolu’ ya gitti galiba diye fısıldamaktadır. Anadolu’dan gelen haberlere göre Düzce’ de Konya’ da, Yozgat’ ta ayaklanmalar çıkmıştı. Yunanlılar genel saldırıya geçmiştir. Derviş Fuat Bey bile Anadolu’ya gitmişti.
Anadolu ve İstanbul’daki duruma göre halkın bir kısım Hürriyeti-İtilafçı iken bir kısmı Kuvay-ı Milliyeci, bir kısmı da Hükümet yanlısıdır. Hürriyet-İtilafçılar Anadolu’ ya karşıdır ve “ Peyam Sabah “ gazetesini okumaktadır. Onlara göre Anadolu’daki hareket, İttihatçıların işidir. İki buçuk zeybekle yedi tüfek ile yedi düvele karşı koyma macerasına girmişlerdi.
Anadolu harekâtına inananlar ise vatanı kurtarma çabasında olduklarını ifade etmektedirler. Kamil Bey, bazı durumları şaşırarak izliyordu. Polisin, jandarmanın, memurun işgal kuvvetlerine çalıştıklarına inanıyordu. Oysa Kuvay-ı Milliyecilerden birisini tutmaya gelmiş İngiliz polisine yardım eder görünen polis, gece Anadolu’ya geçen kalabalık bir takıma kılavuzluk etmekteydi.
Bu esnada Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı Ahmet Bey ile karşılaşır. Ahmet Bey ona okuldan ortak arkadaşları olan İhsan Bey ve eşi Nermin hanımı anlatır. İhsan Bey yedek subay olarak harbe gitmiş, beş kere yaralanmış, esir düşmüş, kurtulup gelince bir dergi çıkartmaya başlamış, Kuvayi Milliye’yi tuttuğu için üzerine işlemediği bir suç atılarak on yıl kürek cezasına çarptırılmıştır. İhsan Bey hapse düşünce dergiyi İhsan Bey’in eşi Nermin Hanım çıkarmaya devam etmektedir. İki arkadaş İhsan Bey’i ziyarete gider. İhsan mahpusa tıkıldığı halde büyük bir iş yapmakta olduğunu belli etmiştir. İhsan Bey bu harbin hiçbir harbe benzemediğini sürekli dile getirmekteydi. İhsan Bey, Ahmet Bey aracılığıyla Kamil Bey’den derginin yayınlanması için yardım isteğinde bulunmuştur.
Ahmet Bey onu Nermin Hanım’ın yanına götürür. Kamil bey ile Nermin Hanımı tanıştırır. Ahmet Bey’in yardımıyla Nedime Hanım’ın çıkardığı Karadayı gazetesinde çalışmaya başlar. Nedime Hanım ve arkadaşları Karadayı gazetesi vasıtasıyla Anadolu ile haberleşmektedir. Nedime Hanımın yürekliliği erkekleri erkekliğinden utandırıyordu. Nedime Hanım, çarşaflı bir bayandır ancak “On altı yıldır giyerim. Bir türlü alışamadım. Yüz yıl da giysem alışamayacağım… Hele şu savaşlar bitsin… İlk işim kadın çarşaflarıyla boğuşmak olacak…” diye konuşuyordu. Gazetedeki işi sayesinde Kamil Bey,  vatanı ve Milli Mücadele ile ilgili meselelerle ilgilenmeye başlamıştı.
Kamil Bey, memleketi n durumunu iyice kavramaya başlamıştı. Niyazi Ağabey ile tanışmış, onun sayesinde Anadolu’ya yardım eden Kuvay-ı Milliyeciler ile de temasa geçmeye başlamıştır. Niyazi Ağabey, seferberliğin her cephesinde çarpışmış, Yunan’a ilk kurşunu atanlar arasındadır. Oğlu, Rum çetelerince öldürülmüş, kızının ırzına geçilmiş, Karısı ise Anadolu’da kaybolmuş bir adamdı.
Kamil Bey, gazetedeki ortamı düzeltmek için evden birçok eşya getirmiştir. Antika bir Buda heykelini satarak elde ettiği parayla gazeteyi güçlendirmeye başlar. Nedime Hanım’ın cesareti ve vatan sevgisinin etkisiyle Kuvayı Milliyeci olur. Nermin Hanım’a olan sevgisi ve saygısı çok yüksektir. Nedime Hanım hamile olduğu halde canla başla çalışmaktadır. Gazete ünlü yazar ve şairlerin memleket meselelerini tartıştıkları bir yer haline gelmişti.
Bir gün Ahmet Bey gazeteye, bin ton cephanenin Anadolu’ya gönderilmek üzere gemiye yüklendiğini, önce 11bin lira istendiğini ancak daha sonra Rozalti isminde birinin fiyatı 50bin liraya çıkardığını, eğer bu para verilemezse halkın parası olan 11bin liranın da yanacağını anlatmıştı. Hiç birinde metelik yoktu. Kamil Bey nakliye şirketinin direktörü ile Enişte Bey’in evinde tanışmıştı.  Ve onunla görüşmeye gitti. Kamil durumu açıkça anlattı. Direktör, taşıma ücretinin 11bin lira olduğunu aradaki farkın Rozalti tarafından istenmiş olabileceğini tahmin ederek onlara yardımcı oldu.  Gemi sefere çıktıktan sonra Rozalti’nin işine son verilmişti.
Bir gün Niyazi gazeteye gelerek acilen Nedime ile görüşmesi gerektiğini söyledi. Kamil, Nedime’nin hasta olduğunu, ne gerekiyorsa kendisinin yapacağını söyledi. Niyazi çok önemli evrakların Karadeniz postası yapan Gülcemal vapuruna teslim edilmesi gerektiğini;  Ahmet’in bir gece evvel tutuklandığını, evrakların ise Nedime Hanım’da olduğunu söylemişti. Kamil Bey, Nedime’nin adada yakınlarının yanında olduğunu ve ancak kendisinin ona ulaşabileceğini söyledi. Niyazi detayları açıklamak zorunda kalmış,  Kamil ise Nedime’nin evine ulaşarak durumu anlatmıştı. Nedime evrakları vapura kendisi teslim etmek istediğini söyledi.  Kamil bu önemli belgelerle dolu kuru üzüm sandığını Tophane rıhtımında, Gülcemal vapurunun kahvecisi Ramiz Efendi’ye verirken suçüstü yakalanmıştı.  Bu belgeler, düşman güçlerinin saldırı planlarıydı.
Sorgulama esnasında bir paşa oğlu olduğu için ona iyi davranılmıştı. Tüm suçlamaları inkâr etmiş, belgeleri bilmediğini, Ramiz’i de tanımadığını söylemişti. Sorgulamayı yapan Yüzbaşı, Nedime Hanım’ın elebaşı olduğunu bildiklerini, kendisini takip ettiklerini, itiraf ederse babasının hatırı için kendisini affedeceklerini söylese de Kamil Bey bunu kabul etmedi. Yüzbaşı arkadaşlarından birinin Nedime Hanım hakkında tüm bilgiyi verdiğini, Ararat vapurunda kaçırılan cephane işi içinde onun sorumlu olduğunu bildiklerini söyledi.
Kamil Bey cephaneyi bilmediğini,   hastane malzemesi yüklü sandıklar için Fransız direktöre kendisinin aracı olduğunu, Nedime Hanım’ın bu işte bir suçu olmadığını söyledi. Yüzbaşı Nedime’nin özellikle rahatsızlanarak adaya gittiğini evrakları teslim etmesi için Kamil’i kullandığını söyledi. Bunları ispatlamak için bir şahitleri olduğunu da belirtti. Her şeye rağmen Kamil, inkâra ederek Şahitle yüzleştirilmesini istedi. Askerler şahidi getirdiler. Şahit ise yakalanan Ahmet Bey’di. Ahmet işkencelere maruz kalmış, Yüzbaşının söylediği her şeyi kabul etmişti.
Ahmet Bey, bütün suçun Nedime Hanım da olduğunu söylüyordu. Kamil ise bu suçlamaları reddederek, bu adam Nedime’ye âşıktır, kendisi tutuklanınca kıskançlıktan bunları uyduruyor diye itiraz etmişti. Ahmet, bunu da kabul etmiş ve o akşam hapiste intihar ederek canına kıymıştı. Kamil Nedime’nin adaya gitme hikâyesini sadece Niyazi’ye söylemişti. Bu yüzden asıl İhbarcının Niyazi olduğunu biliyordu.
Kamil,  Ramiz Efendi ile karısı Fatma’nın vatanseverliğinden,  Anadolu’ya yardım etmek için gösterdikleri çabadan çok etkilenmişti. Nermin, Enişte Bey ve ailenin diğer üyeleri Kamil Bey’in tutuklandığını duyunca büyük bir şaşkınlık yaşamış yardım etmek için ellerinden geleni yapmışlardı.
İstanbul Hükümeti tarafından kendisine Roma Elçiliği’nde başkâtiplik, mahkemeye çıkarılmadan yurt dışına gönderilmesi teklif edildiği halde Nedime Hanım’ı korumaya devam edip aleyhinde şahitlik yapmamıştı. Ramiz’e Kamil aleyhinde ifade vermesi için baskılar yapıldı ama o da oralı olmamıştı. Kamil Bey, Milli Mücadeleye destek veren bir kadını ele vermenin büyük bir alçaklık olacağını düşünmüş ve kararından vaz geçmemişti.
Bu arada İnönü Zaferi’nin haberi İstanbul’a ulaşmıştı. Ramiz de Mahkemede beraat etmiş, Kamil Bey, yedi yıl kürek cezasına mahkûm olmuştu. Ramiz Efendi, Kamil Bey’in elini öptü ve “Yalnızca sizin elinizi öpmedim, bütün kahramanların ellerini öptüm. İnönü’de ölenlerin, sakat kalanların, mahpus yatanların. İşin sonuna geldik, buradaki misafirliğiniz çok çok birkaç ay sürer, ben Anadolu’ya geçsem de Fatma Hanım mutlaka size gelir, ömrümün sonuna kadar minnetle hatırlayacağım.” dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate