Search

9. Sınıf Türk Edebiyatı FIRAT YAYINLARI 23-24-25-26-27-28 Ders Kitabı Cevapları PDF Viewer - Download

30 Kasım 2013 Cumartesi

9. SINIF TÜRK EDEBİYATI FIRAT YAYINLARI CEVAPLARI

3. Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi

(Konu işlenişi 9. sınıf dil ve anlatım dersi 1. ünitedeki “Dil ve Kültür İlişkisi” konusuyla ilişkilendirilecektir.)


HAZIRLIK

Deli rüzgâr gibi bağrımda esen
Sabrımı savuran hasretinle sen
Çektiğim dertleri bilmek dilersen
Saçının telini sayıver de gel.
Necmettin Halil ONAN

Selçuklu soyundan olan beylikler içinde en uzun ömürlü olup sağlam ve düzenli bir devlet kuran Küçük Asya Selçukluları (veya Rum Selçukluları) olmuştur. Sonradan tamamen Türkiye olacak olan bu küçük Asya’nın gerçek fethini başlatan da onlar olmuştur.
Prof. Dr. Robert MANTRAN

1. Yukarıdaki metinler hangi yönlerden birbirinden ayrılmaktadır? Bu metinlerin yazılış amaçları nedir?
1.
  • Biri şiirsel işlevde yazılmış diğeri göndergesel işlevde .
  • Biri duygu ve düşüncelere hitap eder, diğer bilgi verir.
  • Biri dizelerle yazılmıştır, diğeri düzyazı şeklindedir.
  • Biri imgesel anlatıma sahiptir, diğeri sade ve yalın anlatıma sahiptir.
  • Biri kurmacadır, diğeri tamamen gerçektir.
  • Biri özneldir, diğeri nesneldir.
  • Biri yan anlam ve mecaz anlam bakımından zenginken diğerinde kullanılan kelimeler gerçek anlamlıdır.

2. Dil olmasaydı insanlık bugünkü medeniyet seviyesine ulaşabilir miydi? Görüşlerinizi belirtiniz.
2. Olmazdı. İnsanlar daima konuşarak etkileşim halindedir. Bugünkü medeniyet seviyesine ulaşmamızdaki en büyük etken dilin insan hayatındaki yeridir.

ÇÖZÜMLEME- İNCELEME:


1. Metin:
RAKS EDEN DİL

1. Metinde şiir ve dilin gücü hangi örneklerle açıklanmıştır?
1. Homeros’un destanları, Divan şairlerinin Türkçeye şarkı söyleten beyitleri, Fikret’in, Mehmet Akif’in, Haşim’in ve Yahya Kemal’in kelimelerle sanki bir tablo çizdiği şiirleri, Hacı Bayram Veli’nin “gönlüm” şiiri, Yakup Kadri’nin hatırladığı bir halk türküsü, Endülüs’te Raks şiiriyle metinde şiir ve dilin gücü açıklanmıştır.

2. Metinden Türk kültürüne ait hangi bilgileri ediniyorsunuz? Bu bilgilerin, şairlerin şiirlerinde yansıması ne şekilde olmuştur? İnsanın her türlü birikimi kendinden sonraki kuşaklara nasıl aktarılmıştır?
2. Dervişlik geleneğinden, bayram geleneğinden, Halk Edebiyatı ve Divan edebiyatına ait Nedim, Akif, Fikret, Hacı Bayram gibi şairlere ait bilgiler elde ediyoruz. Bunların çoğu bir sonraki kuşağa dil vasıtasıyla aktarılmıştır. Dil kültürü bir sonra kuşağa taşıyan en önemli unsurdur.

3. a. Metinde bahsedilen şairlerin adlarını ve bu şairlerin yaşadığı yüzyılları aşağıya yazınız.
3. a. H.Bayram Veli 14. – 15. yy,
Karacaoğlan 17.yy,
T.Fikret, M. Akif,  A. Haşim, Yahya Kemal 19. ve 20. yy.

b. Bu şairlerden bazıları aynı yüzyılda yaşamadıkları hâlde onları ortak bir noktada birleştiren olgu nedir?
b. Aynı yüzyılda yaşamasalar da kullandıkları dilin Türkçe olmasıdır.

c. Aynı dili konuşan insan toplulukları ortak kültür değerlerini nasıl paylaşırlar? Metinden de örneklerle düşüncenizi belirtiniz.
c. Aynı dili konuşan insanlar yüzyıllardan beri gelen ortak kültürlerini babadan oğula, kuşaktan kuşağa nesilden nesile aktararak bugüne getirirler ve bugün yaşadığımız topraklar belli bir gelenek varsa bunu da konuştuğumuz bu dile borçluyuz.

2. Metin
DEYİMLER VE DEYİMLERDE AKTARMALAR

5. Deyimler, dilin hangi özelliğiyle oluşur? Yukarıdaki metne göre, deyimler oluşturulduğu toplumun ne tür özelliklerini yansıtır? Bu özellikleri topluca anlatan kavram nedir?
5. Deyimler sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak gelir ve hepsinin de oluşumunda bir tecrübe söz konusudur. Oluştuğu toplumun yaşama biçimini, kültürünü, gelenek görenek, örf ve adetleri ele alır.

6. a. “Deyimler ve Deyimlerde Aktarmalar” adlı metinden Türk kültürüne ait öğrendiğiniz özellikleri aşağıya yazınız.
6.a.  Baltanın önemi, odunun yaşamdaki yeri, mutfak kültürü, deniz ve çay çevre koşulları.

b. Bu özellikler size ne aracılığıyla aktarılmıştır?
b. Bütün deyimlerin bir hikayesi vardır. Bunlar dille anlatılmıştır.

7. “Gözde” kelimesini başka dillere çevirdiğimizde, tam karşılığını bulabilir miyiz? Niçin? Bir dilin, “tinsel tabaka” (kültür alanı)nın oluşumundaki rolü nedir? Metinlerdeki örneklerden yola çıkarak dilin, bireyin kültürel kimliğini oluşturmadaki rolünü açıklayınız.
7. Gözde kelimesini başka dillere çevirdiğinize aynı şekilde çevirmek mümkün değildir. Çünkü her dilin kendine ait mecaz ve yan anlamları vardır ve bunların diğer dillere çevrilmesi kolay değildir. Bir dilin kültürü oluşturmada rolü çok büyüktür. Bütün kültür öğeleri dille aktarılır. Dilin kullanımı bireyin kültür kimliğinin göstergesidir. Kişinin kültürel biçimlenmesi dille olur.

3. Metin
TÜRK EDEBİYATI VE TÜRK MİLLETİNİN KÜLTÜREL DEĞERLERİ

8. a. “Türk Edebiyatı ve Türk Milletinin Kültürel Değerleri” adlı metinde yazar, Türk medeniyetine ait pek çok özelliği Divanü Lügâti’t-Türk’ten öğrendiğini söylüyor. Yazarın sözünü ettiği eserden aldığı örnekten, Türklerle ilgili hangi tarihî ve sosyal bilgileri edindiniz? Aşağıya çizilen şemaya bu bilgileri yazınız.
a. Tarihi Özellikler –> Atlı ve göçebe bir medeniyet oluşturmuşlardır.
Sosyal Özellikler –>> düğün, matem, savaş, yaşayış, kullanılan dil ve dini inanış.

b. Dil, bireyin kültürel kimliğini hangi unsurlarla oluşturur ve ifade eder? Aşağıya yazınız.
b. Birey, doğumdan ölüme kadar hayatında ne kadar bilgiye, görgüye, kültüre, dine, ahlaka, vicdana… Sahipse bunların hepsini dilini kullanarak konuşarak, sorarak öğrenir ve bir sonraki bireylere de bunları aktarır. Birey aslında kendi toplumunun kültürünü öğrenerek toplumunda şekillenmesine vesile olur.

9. a. Gurbeti bir cümle ile anlatmanız istense nasıl ifade edersiniz? Cümlenizi aşağıya yazınız. Yazdığınız cümle ile arkadaşlarınızın cümlelerini karşılaştırınız. Yazarın verdiği örnek cümleyle (Beşikten ötesi gurbet.) sizin yazdığınız cümleler birbirine benziyor mu? Bu farklılığı neye bağlıyorsunuz?
a. Kullanılan kelimeler aynı olsa da benzetmeler ve ifade ediş şekillerimiz kesinlikle aynı olmayacaktır. Bunda da en büyük etken duygu, düşünce ve hayallerimizin farklı olmasının yanı sıra dile hakim olup olmadığımızla ilgilidir.

b. Yazdığınız cümle ile arkadaşlarınızın cümlelerini karşılaştırınız. Yazarın verdiği örnek cümleyle (Beşikten ötesi gurbet.) sizin yazdığınız cümleler birbirine benziyor mu? Bu farklılığı neye bağlıyorsunuz?
b.

c. “Dil” ile “söz” kavramları aynı anlamlarda mı kullanılır? Dili oluşturan sistemde yer alan ögeler bireysel istek ve amaçlara göre nasıl değişir?
c. Aynı anlamlarda değildir. Her ne kadar insanlar dile direkt olarak bilinçli bir müdahale yapamasalar da aslında bütün doğal diller insanların istekleri doğrultusunda şekillenir. Yani illa ki şu veya kelimeyi kullanacaksın diye söyleyemesek de dili baskı altına alamasak da yine o dili bizim ve toplumun genel istekleri oluşturur.

10. Aşağıya verilen örneklerin hangisinde dil; bilim, günlük konuşma, edebiyat ve felsefe alanlarında kullanılmıştır?
Örneklerin altlarına yazınız.
a. “Bahçeye kurdum çifte salıncak
Yâr gidip… yâr gelip… sallanacak.”

EDEBİYAT
b. “Günlük dil veya edebî dil, baştan başa bir kültür hazinesidir.”

BİLİM
c. “Sevmek anlamakla olur. İnsanlar anlamadıkları, tanımadıkları şeyleri sevmezler.”

FELSEFE
ç. “Canım, nasılsın?”

GÜNLÜK KONUŞMA DİLİ
Verilen örneklerdeki dil farklılığının sebepleri nelerdir? Örneklerin hangisi dilin kültür taşıyıcılığı yönünü en iyi kanıtlar? Neden?
Günlük konuşma dili ile edebiyat, bilim ve sanatın dili farklıdır.

ANLAMA- YORUMLAMA

1. Hacı Bayram Veli’nin “Bayram’ım imdi” dizesindeki “imdi” kelimesi günümüzde nasıl kullanılmaktadır?
1. Şimdi olarak kullanılmaktadır.

2. Yüzyıllar öncesinin şairi olan Hacı Bayram Veli, Yunus Emre, Fuzulî gibi şairlerin günümüzde hâlâ okunuyor ve beğeniliyor olmasını nelere bağlarsınız? Bu durum dilin kültür taşıyıcılığı rolünü nasıl kanıtlıyor? Dil ve anlatım dersi “dil ve kültür ilişkisi” konusuyla ilişkilendirerek soruyu yanıtlayınız.
2. Bu şairlerin halen okunuyor olmasında en büyük etken halkın ortak kültürüne hitap ediyor olmalarıdır. Kullandıkları dillerinde aynı olduğunu düşünecek olursak dil kültürü bir sonraki kuşağa taşıyan vazgeçilmez bir araçtır.
“İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye”

3. Karacaoğlan’ın yukarıdaki dizelerinde kullanılan dilin günümüzde de kolaylıkla anlaşılıyor olmasının sebepleri nelerdir?
3. Halkın içinde yetişen bir şairin halkın duygu ve düşüncelerine hitap etmesidir.

4. İbn-i Sinâ hakkında yaptığınız araştırma ve okuduğunuz “İbn-i Sinâ” adlı tiyatrodan edindiğiniz bilgileri kullanarak İbn-i Sinâ’nın yaşadığı devirdeki kültürel özellikler hakkında bilgi veriniz. Araştırma ve tiyatro eserinden edindiğiniz bilgilerin birbirinin aynı olup olmadığını belirtiniz.
4.Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn Sînâ (980-1037) matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları ve astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir.
Araştırma metni ile tiyatro metni aynı şekilde anlatmasa konu bakımından aynı şeyleri ifade edebilir.

DEĞERLENDİRME

1. Aşağıdaki dörtlük ve paragrafı okuyunuz. Dörtlük ve paragrafla ilgili verilen bilgilerden doğru olanların başına “D” yanlış olanların başına “Y” yazınız.
“Ben gidersem, sazım sen kal dünyada;
Gizli sırlarımı âşîkar etme.
Lâl olsun dillerin, söyleme yâda,
Garip bülbül gibi âh ü zâr etme.”
Âşık Veysel ŞATIROĞLU
“Türkçede ikinci ve daha sonraki hecelerde o, ö ünlüleri bulunmaz. Bunların yerini u, ü ünlüleri alır. İkinci hecede o, ö ünlülerinin bulunuşu ancak yabancı veya birleşik yazılan kelimelerde görülür.”

( Y ) İki metinde de kullanılan kelimeler birbirine benziyor.
( D ) İki metinde de Türk kültürüne ait özellikler hakkında bilgi vardır.
( D ) Dörtlüğün dili dilin şiirsel işleviyle oluşturulmuştur.
( D ) Paragrafın dili, dilin dil ötesi işleviyle oluşturulmuştur.
( D ) Dörtlüğün dili, günlük konuşma diline daha yakındır.

2. Aynı dili konuşan insan toplulukları aşağıdaki özelliklerden hangisini göstermez?
A. Ortak kültür değerlerini korur.
B. Ortak bir edebiyat zevki oluşturur.
C. Farklı coğrafyalarda lehçe farklılıkları oluşturur.
D. Dilin etimolojik yapısını inceler.
E. Ortak bir tarih oluşturur.
CEVAP: D

3. Dil, bireyin kültürünün oluşmasında ne ölçüde etkendir?
3. Kişinin oluşmasında beşikten mezara kadar etki faktörlerin başında dil gelir.

4. Aşağıdaki cümlelerde noktalı yerleri uygun kelimelerle tamamlayınız.
Dilin EDEBİ kullanımıyla BİLİMSEL eserlerdeki kullanımı birbirinden farklıdır.
Dilin KÜLTÜR taşıyıcı özelliği vardır

9. Sınıf Türk Edebiyatı FIRAT YAYINLARI 20-21-22 Ders Kitabı Cevapları PDF Viewer - Download

9. SINIF TÜRK EDEBİYATI FIRAT YAYINLARI CEVAPLARI

2. Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi

HAZIRLIK:

1. Yukarıdaki fotoğraflarda gördüğünüz insanların yaptıkları işler hangi bilim dallarıyla ilişkilidir? Bu insanların ilgilendikleri bilim dalları edebiyatta nasıl yer alabilir? Düşüncelerinizi belirtiniz.
1. Nükleer, astronomi ve tıp dalları vardır. Bunlar bir romancının kaleminde kurgu şeklinde yer alabilir. Mesela bir doktorun duygu ve düşünceleri hem tıpla hem de hayatıyla ilgili durumu romanda yer alabilir.
“Ay’a gidecek araç, üç metre genişliğinde beş metre yüksekliğinde, alüminyumdan yapılmış dev bir araçtı. İlk defa alüminyum, bu kadar büyük bir aracın yapımında kullanılıyordu. Aracın içinde seyyahlara yetecek kadar su, yiyecek, ışık ve ısı temin edecek kadar gaz vardı.”
Jules VERNE (Jül Vern)

2. Yukarıdaki paragrafta nelerden söz edilmektedir?
2. Paragrafta aya gönderilecek uzay aracından bahsetmektedir.

3. Jules Verne bu paragrafı ne amaçla yazmış olabilir? Jules Verne romanlarını yazmadan önce o konudaki ilim, fen ve teknoloji kitaplarını inceler; deneyler yapar; edindiği bilgileri hayal gücüyle bütünleştirip yazarmış. Sizce Jules Verne’in eserleri bilimsel buluşlara, keşiflere kaynaklık etmiş midir? Açıklayınız.
3. Bu konuda hayallerini ya da düşüncelerini insanlarla paylaşmak amacıyla yazmıştır. Eğer Jules Verne söylemiş olduğu şeyler ileri ki tarihlerde gerçekleşmişse bu noktada edebiyatın bilime katkısından bahsedebiliriz.

ÇÖZÜMLEME-İNCELEME

EDEBİYATIN BİLİM, FELSEFE, SANATLA İLİŞKİSİ
1. Metne göre dilin işlevi nedir?
1. Metne göre edebiyatın temelini dil oluşturur. Daha önce söylemiştik ki edebiyatın malzemesi dildir. Fakat diğer bilimlerinde de gelişmesi ve kendilerini ifade edebilmeleri için dile ihtiyaçları vardır. Ama edebiyatta dil bir amaç iken diğer bilimlerde dil bir araç konumundadır.

2. Edebiyatın insanı konu alan diğer bilim dallarıyla ilişkisi metinde hangi örneklerle verilmiştir?
2.Gerçekçi bir öyküde, bir romanda, bir oyunda, bilimsel bir konuda söyleşen; felsefeye dayanan bir konuda tartışan; psikolojik bir olayın içinde yaşayan insanın betimleme ya da çözümlemesi yapılırken ortaya edebiyatın, bilim, felsefe ya da psikolojiyle ilişkisi çıkmaktadır.

3. İnsanın düş dünyasının da edebiyata konu olduğu metinde vurgulanmaktadır. Hangi bilim dalı insanların hayal dünyası ile ilgili çalışmalar yapar? Ne tür eserlerde bu bilim dalının izleri görülebilir?
3. Psikoloji, insanı ve insanın hayal dünyası ele alır. Bilimsel ya da bilim kurgu metinlerinde bunları görebiliriz.

4. Edebiyat ile insanı konu edinen bilim dallarının birbirine benzeyen ve ayrılan yönlerini metinden yararlanarak aşağıya yazınız.
4.
BENZERLİKLER.

  • Her ikisinde de dil ortaktır.
  • İnsanı merkeze alır ve yaptığı her şeyde insanı anlatır.
  • Yapılan faaliyetlerde insanın faydası söz konusudur.
  • Birbirinden farklı olsa da kendine has yöntemleri vardır.


FARKLILIKLARI

  • Dilin işlevleri açısında farklılık izah eder. Edebiyat sanatsal, heyecan bildirme ve şiirsel işlevleri kullanırken bilim göndergesel işlevi kullanır.
  • Amaçları farklıdır. Edebiyat estetik zevk için yazılır ama bilim hayatı kolaylaştırmak ya da yeni buluşlar için ortay çıkar.
  • Biri öznel diğeri nesneldir.
  • Kullanılan kelimeler farklıdır.
  • Biri gerçeğin ta kendisidir(bilim), diğeri kurmacadır(edebiyat).
  • Birinde imgesel dil var, diğerinde bilimsel dil var.
  • Edebiyat bilimden faydalanabilir ama bilim, kurmaca olduğu için edebiyattan faydalanamaz.


ANLAMA YORUMLAMA
1. Siz bir roman yazsaydınız görüşlerinizi, dünyaya bakış açınızı, arzularınızı, hislerinizi bu esere ne ölçüde yansıtırdınız?
1. Cevabı size kalmış…

2. Sınıfınıza getirdiğiniz roman, hikâye ve tiyatro metinlerini okuyunuz. Bu metinlerde bilimsel buluşlar, yenilikler, icatlar, felsefî düşünceler ne amaçla yer almıştır? Bu metinlerde ele alınan tema diğer bilim dallarında da incelenebilir mi? Açıklayınız.
2. Bu metinlerde bilimsel buluşlar, yenilikler, icatlar, felsefî düşünceler insanı daha iyi anlamak ve anlatmak için ele alınır. Edebiyat tema olarak diğer bilimlerden faydalanabilir ama bir bilim adamı bir şiir, roman ve hikayeden faydalanarak bilimsel buluşa başlayamazlar çünkü edebiyat kurmacadır.

3. Aşağıdaki metinleri birbirinden ayıran özellikler nelerdir? Açıklayınız.

Gidiyorum artık gözlerinde mehtabı seyrettiğim
Yakasına güneşi, saçlarına yıldızları taktığım
Rüzgâr saçlım, gece gözlüm
Eylülün sisleri içinde gördüğüm
Gidiyorum artık gözlerinde mehtabı seyrettiğim.

Ayhan HÜNALP

UZUN HAVALAR
Kerkük’te hoyratlar, yaygın olduğu her yörede halk musikisinin özünü ve esasını oluşturur. Musiki formlarının en önemlisi ve en makbulüdür. Aşağıdaki hoyrat, bunu güzel bir şekilde ifade etmektedir:
Ağır ağır
Adım at ağır ağır
Besteylen gece bitmez
İğit (yiğit) ol hoyrat çağır.
Dr. Mahir NAKİP

3. Gerçeklik, kurgusallık, kullanılan kelimeler, dilin işlevleri bakımından farklılık arz eder.

DEĞERLENDİRME:
1. Edebiyatla ilgili aşağıda verilen bilgilerden doğru olanların başına “D”, yanlış olanların başına “Y” yazınız.
( D ) Edebiyatta, felsefeden yararlanırken amaç felsefe yapmak değildir.
( D ) Edebiyat, insanların her türlü faaliyetinden yararlanır.
( Y ) Edebiyatın bilim ve teknolojiyle ilişkisi yok denecek kadar azdır.
( D ) Edebiyat, insanı konu alan tüm bilim dallarıyla ilişki içerisindedir.
( D ) Edebiyat, sosyoloji biliminin verilerinden yararlanır.
( Y ) Edebiyat doğal varlıkların görüntüsünü olduğu gibi yansıtmalıdır.

2. “Eylül!.. Henüz renk ve güzel kokular bitmiş fakat baharın bol renkleri hissedilmez şekilde kaybolmuştu. Bu kayboluşta geri gelmek ister bir eda vardı amma bu hoş, acı, hırçın bir eda ve buna rağmen baharın rengi soluverdi. Artık uyanmış, tabiatın ruhunu görüyordu; yaprakların nasıl sararmış, birçoğunun düşüp çamurlarda çürümüş olduğunu görüyor ve şimdi, hava ne kadar güzel olsa, ne kadar çekici, bu renk ve güzel kokuların, ne kadar vefasız, ne kadar ele avuca sığmaz, elde iken kıymeti bilinmemiş, öylece harcanmış bir hazine olduğunu acı acı görüyordu. İşte artık ne bir çiçek kalmıştı ne de güzel bir koku… Artık tahammül de kalmamıştı. Hepsi çürümüştü… Evvelden yağsa umursamazlardı. Yağmurdan sonra yeni bir hayat, yeni bir tazelik gelirdi. Şimdi ise… İşte yağmur, işte kış her şeyi çürütüyordu. Her şeyi…”
Mehmet Rauf’un “Eylül” romanından alınan paragrafta, yazar edebî eseri oluştururken aşağıdaki bilim dallarının hangisinden yararlanmıştır?
A. Sosyoloji
B. Antropoloji
C. Psikoloji
D. Tarih
E. Kimya
CEVAP: C

3. Edebî eserlerin temasında sanata özgü bakış açısı nasıl yansıtılabilir? Açıklayınız.
3. Edebi eserlerin temasında bir sanata özgü bakış açısı, insanın( kahramanlarının) sanata özgü bakış açısı hakkında söyleşirken, tartışırken kahramanlarının betimleme veya ruhsal çözümlemesi yapılırken yansıtılabilir.

4. Edebî eserlerde insan faaliyetlerine niçin yer verildiğini açıklayınız.
4. SAYFA 14’teki “EDEBİYATIN KONUSU VE İŞLEVİ ” metninin ilk cümlesinden anlaşılacağı edebiyatın amacı insanı insana tanıtma; insanı iyiye, güzele, doğruya yöneltmedir. Edebi eserlerde insana ait duygu ve düşüncelerde elbette ki yer alacaktır çünkü temelinde insan vardır.

9. Sınıf Türk Edebiyatı FIRAT YAYINLARI 12-13-14-15-16-17-18-19 Ders Kitabı Cevapları PDF Viewer - Download

9. SINIF TÜRK EDEBİYATI FIRAT YAYINLARI CEVAPLARI

Güzel Sanatlar İçinde Edebiyatın Yeri:

HAZIRLIK:

1. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz sanatçının çalışırken yaptığı fiziksel hareketleri içinde bulunduğu ruh hâli hangi sanat türlerinde konu olarak işlenebilir? Siz bu sanatçının hareketlerini ve davranışlarını hangi sanat etkinliği ile anlatırdınız?
1. Sanatçının içinde bulunduğu oldukça önemlidir. Bu ruh hali sanatçının resim, müzik, heykel gibi sanatların ortaya çıkmasına vesile olur.

2. Yukarıda gördüğünüz heykel, heybe, karikatür hangi malzemelerle oluşturulmuştur? Bu ürünlerden hangisi diğerlerinden farklıdır? Nedenleriyle açıklayınız.
2. Üç resminde malzemeleri birbirinden farklıdır. Heykelin malzemesi mermer, kilimin ip, karikatürün ise kağıt ve kalemdir.

3. Güzel sanatlar içinde edebiyatın yeri nedir? Tartışınız. Ulaştığınız sonuçları maddeler hâlinde defterinize sıralayınız.
3. Sanat insanın güzellik karşısında duyduğu heyecan ve hayranlığı uyandırmak için ortaya koyduğu yaratıcılıktır. Sanatın temelinde insan sevgisi, hoşgörü, yaratma özgürlüğü vardır.  Sanat insanın varlık şartlarından biridir. İnsanın olduğu her yerde sanat vardır.(Mağara resimleri, antik süs eşyaları, işlenmiş kap kaçak vb.) Sanatın amacı da zaten insanlarda güzel duygular uyandırmak, insan hayatını renklendirmek, güzelleştirmektir. Resim, tiyatro, şiir, dans, müzik ve kitapların olmadığı bir dünyada yaşadığımızı düşünürsek sanatın insan hayatı için ne kadar vazgeçilmez ve önemli olduğunu anlarız. İnsanlar kendilerini farklı araçlarla ifade edebilirler. Kimisi resimle, müzikle, dansla heykelle kimisi de şiirle, romanla, hikâyeyle yani edebiyat vasıtasıyla ifade ederler. İnsanoğlu hayatı boyunca güzeli istemiştir. Sözüne yazısına(edebiyat),sesine(müzik)kullanabildiği renklere(resim),yaşadığı mekâna(mimarlık),işleyebildiği her türlü maddeye(heykeltıraş)güzellik vermek insanoğlunun yaşam felsefesi olmuştur ki bu da güzel sanatlar dediğimiz şubeleri doğurmuştur. Edebiyat bu güzel sanatların bir koludur. Edebiyat; sözde, yazıda, düşüncede, hayalde güzellik demektir.

Edebiyat; dil ile gerçekleştirilen, malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir. Edebi eser öncelikle sanat değeri olan eserdir. Edebi eserlerde dikkatle kullanılmış bir dil vardır.
Bilim nasıl ki akla, mantığa, öğretmeye yönelik ise sanat da insan ruhunu doyurmaya, güzelleştir meye yöneliktir.

4. Sınıfınıza bir şiir ve türkü kaseti getiriniz (Bu çalışma “Çözümleme/ İnceleme” bölümündeki 11. etkinlik için yapılacaktır).
4.  

5. Atatürk’ün edebiyatla ilgili görüşlerini ifade ettiği özdeyişlerinden birkaçını defterinize yazarak sınıfa getiriniz (Bu çalışma “Çözümleme/ İnceleme” bölümündeki 14. etkinlik için yapılacaktır).
Dünyada medeni, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir.
Mustafa Kemal ATATÜRK
5.

6. Yukarıdaki özdeyişten hareketle Atatürk’ün, heykeltıraşlık sanatını hangi ölçütler içerisinde değerlendirdiğini açıklayınız.
6. Medeniyetlerin ileri ve gelişmişlik ölçütü olarak değerlendirdiğini görebilmekteyiz. Bir toplumda heykeltıraşlık varsa orada medeniyet ve ileri görüşlülük olduğu fikrindedir.

7. Kültürel faaliyet denilince aklınıza neler geliyor? Sıralayınız.
7. Sinemaya, tiyatroya gitmek, konferanslara katılmak, kültür gezilerine katılmak, doğa sporların katılmak, dünyanın ilginç yerlerini gezmek, kitap okumak gibi birçok şeyi sayabilmekteyiz.

ÇÖZÜMLEME – İNCELEME

1.METİN
BİR YANLIŞI AŞK ADINA DOKUMAK

1.METİN
SANATIN ÖZÜ VE EREĞİ

1. Okuduğunuz metinlerden hangisi bir güzel sanat eserinden alınmıştır? Nedenleriyle açıklayınız.
1. “BİR YANLIŞI AŞK ADINA DOKUMAK” adlı metin bir sanat metninden alınmıştır. Çünkü estetik zevk ve haz almak için yazılmıştır. Okuyucuda etki uyandırmak için yazılmıştır. Diğer metin ise bilgi amaçlı yazılmıştır.

2. “Sanatın Özü ve Ereği” adlı metinde yazar, neyi tanımlamaktadır? Bilimde ele alınan, incelenen, işlenen konular güzel sanatlarda da işlenebilir mi? Güzel sanatlar ile bilim arasında ne gibi farklılıklar vardır?
2.” SANATIN ÖZÜ VE EREĞİ” adlı metin adından anlaşılacağı gibi sanatın özünde bulunan şeyleri ve amacının ne olduğuna değinmiştir. Bilimde ele alınan konular sanatta işlenemez. Çünkü sanatta ispat kaygısı yoktur ama bilimde ispat ve doğruluk vardır.

3. “Bir Yanlışı Aşk Adına Dokumak” adlı metinde aşk nasıl tanımlanmıştır?
3. Bu metinde aşk sonsuz bir türküye benzetilmiştir.

4. 
a. İnsan etkinlikleri, güzel sanatlarda ne ölçüde yer almalıdır? Açıklayınız.
a. İnsanı insan yapan değerlerin başında duygu gelmektedir. Duygunun olduğu her yerde de mutlaka sanat söz konusudur.

b. Duyduğunuz bir türkü, gördüğünüz bir resim veya heykel size neleri düşündürür? Anlatınız.
b.

3.METİN
EDEBİYAT DİLİ / EDEBİ DİL

4. “Edebiyat Dili / Edebî Dil” adlı metne göre sanatın oluşturulmasına kaynaklık eden etkenler nelerdir?
4. Metne göre sanatın oluşmasına kaynaklık eden etkenlerin başında güzellik duygusu gelmektedir. İnsandaki yaşadığı doğa ve hayata yepyeni bir düzen ve biçim verme gayreti sanatın oluşmasına kaynaklık eder.

5. Metinde güzel sanatlar hangi ölçütlere göre sınıflandırılmıştır? Güzel sanatlarda kullanılan malzeme, sanatın oluşturulmasını ne ölçüde etkiler?
5. Metinde güzel sanatlar kullanıldığı malzemeye göre tasnif edilmiştir. Kullanılan malzeme sanatçı da derin etki uyandırabilir.

6. Yanda gördüğünüz fotoğraflardaki nesnelerin yapımında kullanılan temel malzeme nedir? Bu nesnelerin ikisi de sanat eseri sayılabilir mi? Niçin? Bu nesnelerin hangisi sanatın yarar boyutu ile ilişkilidir?
6. Yandaki resimlerden biri şamdan diğeri ise heykeldir. İkisinin de malzemesi mermerdir fakat şamdan güzel sanat eseri sayılmaz. Çünkü oradaki amaç güzellik değil faydanın ön planda olmasıdır.

7. “Edebiyat Dili / Edebî Dil” adlı metnin ikinci paragrafına göre güzel sanat eserlerinin özellikleri nelerdir?
7. “İnsanın psikolojik hayatının temellerinden birini teşkil eden güzellik duygusunun kelime, nota, renk, taş, mermer, tunç gibi çeşitli malzemelerle estetik formlara dönüştürülmüş somut hâli veya ifadesidir.” Bu ifadeden anlaşılan odur ki insandaki güzellik duygusunun somutlaşmış ifadesi sanattır.

4.METİN
EDEBİYATIN KONUSU VE İŞLEVİ

8. “Edebiyatın Konusu ve İşlevi” adlı metne göre edebiyatın görevi nedir? Özlemler, duygular, tutkular, düşler kimlere özgü özelliklerdir? Edebiyat bu hasletleri nasıl dile getirir? İnsanın yaşadığı her yerde sanat etkinliğinin varlığını kanıtlayan örnekler veriniz.
8. Edebiyatın amacı,  insanı insana tanıtma; insanı iyiye, güzele, doğruya yöneltme, edebiyatın üstlendiği görevlerden olmuştur. Özlemler, duygular, tutkular insana özgü özellikleridir. İnsanlık kâinat yaratıldığı ilk günden beri çevresine bu güzellikleri yaşatma içerisine girmiştir.

9. “Bir Küçük Pembe Bulut” adlı şiirin bir benzerini okudunuz mu? Cahit Külebi, başının üstünde dönen bulutlardan etkilenerek bu şiiri yazmıştır. Başka bir şair, bulutları Cahit Külebi’nin duygularıyla yorumlayıp aynı sözlerle şiirleştirir miydi? Niçin? Buna göre sanat eserlerinin birbirine ne ölçüde benzeyebileceğini aşağıya yazınız.
9.Sanat eserlerini yazarı ve yazarının yetiştiği çevreden bağımsız düşünemeyiz. Bu nedenle yazarları ve yaşantıları birbirinden faklı olduğu için sanat eserleri biricik ve tektir. Sanat eserleri birbirine benzemez.

10. Metindeki “bulut” örneğinden yola çıkarak öğretici ve yarar sağlayan eserlerle sanat eserlerinin birbirlerinden hangi açılardan farklı olduğunu belirtiniz.

10.  ÖĞRETİCİ METİNLER SANATSAL METİNLER
Öğretici metinler bilgi verir. Sanatsal metinler estetik zevk uyandırır.
Gerçeğin ta kendisidir. Kurmacadır
Kullanılan kelimeler gerçek anlamlıdır. Mecaz ve yan anlamlar bakımından zengindir
Sade, kısa ve net cümlelerle yazılır. Bunların yanında uzun kapalı ve imgeli bir anlatıma sahiptir.
Sanat kaygısı yok. Sanat kaygısı var.

11. Getirdiğiniz şiir ve türkü kasetlerinden öğretmeninizle birlikte belirlediğiniz birer parçayı dinleyiniz. Bu iki sanat eserinin birbirleriyle benzer ve farklı olan özelliklerini belirleyiniz. Belirlediğiniz bu özellikleri tahtaya listeleyiniz.
11. Şiirde ahenk unsurları ve duyguları ön plandadır fakat türkü kasetinde ise türkünün ezgisi önemlidir.

12. İncelediğiniz metinlerde yazarlar duygu ve düşüncelerini size nasıl ve neyi kullanarak aktarmışlardır? Bu dört metinden hangisi sizi daha çok etkilemiştir? Sizce edebiyatın kullandığı ana malzeme, diğer sanat etkinliklerinde ne ölçüde kullanılabilir?
12.Yazarlar gözlemlerini kullanarak yazarlar.

ATATÜRK VE MÜZECİLİK

13. Atatürk sanatı tanımlarken hangi sanat dallarının adını kullanmıştır? Bu tanımda sahne sanatlarının adının geçmemesinin nedeni neler olabilir?
13. Atatürk sanatı tanımlarken şiir, müzik, resim, mimari sanatları kullanmıştır. Sahne sanatlarından bahsetmemesinden nedenlerden biri hem edebiyat içinde yer alması hem de bunların ülkemizde o tarihlerde çok gelişmemesi bağlanabilir.

14. Metinden ve sınıfınıza getirdiğiniz özdeyişlerden yola çıkarak Atatürk’ün edebiyatı nasıl tanımladığını belirtiniz.
14. Atatürk’ün edebiyat ile ilgili sözlerinden birini aşağıya yazınız.
“Her şey olabilirsiniz; Hatta Cumhur reisi bile olabilirsiniz ama asla sanatçı olamazsınız”
Yukarıdaki özdeyiş ortaya koymuştur ki sanatçı olmak ayrıcalıktır. Edebiyat da güzel sanatlar içinde yer aldığı için edebiyat hakkındaki görüşlerinde de farklılık yoktur.

15. Atatürk ve Müzecilik adlı metinde “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin tarihî terakkide yeri yoktur.” özdeyişinde Atatürk, sanatı niçin fenne eş değer olarak görmektedir? Bu sözle Atatürk, sanatı ve fenni neyin temeli olarak belirtmiştir?
15. Atatürk sanatla fen bilimlerini aynı görmüş ve gelişmişliğin ölçütü olarak değerlendirmiştir. Çünkü Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın yolunun düşünce ve fikirlere açık, sanat, özellikle bilim ve teknik konularda sürdürmek olduğunu savunmuştur.

16. Milletlerin tanıtılmasında güzel sanatlar niçin etkilidir? Belirtiniz. Atatürk, bu konunun önemini hangi sözleriyle vurgulamıştır? Metinden örneklerle açıklayınız.
16. Evrensel olan sanatçılara bakıldığında aslında hepsi yerel olmuş ve kendi milli değerlerine sahip çıkmış kişilerdir. Bu nedenle kendini dünyaya tanıtmış milletler ister istemez ülkelerini diğer milletlere anlatacaktır. Dostoyevski, evrensel bir yazardır ama ister istemez Rus toplumunu diğer milletlere anlatmıştır.

17. Metinden öğrendiklerinize göre Atatürk, güzel sanatların geliştirilmesi, korunması için ne gibi çalışmalar yapmıştır?
17. 1937’de Atatürk’ün direktifi ile Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı olarak Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’nde Resim ve Heykel Müzesi kuruldu.
Atatürk Türk müziğinin evrensel müzikteki yerini bir an önce alması amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Müzik eğitimi görmeleri için çok sayıda öğrenciyi Avrupa’ya göndermiştir.
Ankara’da Musiki Muallim Mektebi ile İstanbul’da Sanayi-i Nefise mekteplerinin açılmasını sağlamıştır.
1924 yılında “Musiki ve Temsil Akademisi Kanunu” çıkarıldı.
1924 yılında mimarlık, resim ve heykel bölümlerinin yanına, tezyini sanatlar bölümünün eklenmesiyle gelişiyor.

YORUMLAMA-GÜNCELLEME:

1. “Sanatın Özü ve Ereği” adlı metin sadece bir paragraf olmasına rağmen niçin metin olarak adlandırılmıştır?
1. Sözcükler mantıksal çerçevede bir arada bulunduğu ölçüde anlam ifade ederler. Tek bir paragraf olmasına rağmen bir mantıklı bir anlam kurduğu için metindir.

2. Siz aşkı anlatan bir metin yazsaydınız hangi benzetmeleri kullanırdınız?
2. Bu cevap size kalmış…

3. “Edebiyat Dili/Edebî Dil” adlı metindeki sanat tanımına katılıyor musunuz? Sanat bu tanımdaki sınıflandırmadan ibaret midir? Niçin?
3. Sanat kavramı yeni fikir ve düşünceler ortaya çıktıkça değişir. Buradaki tanım kullanılan malzemeleri dikkate almıştır. Yanlış değil ama mutlak doğrudur da diyemeyiz.

4. Edebiyatın ana malzemesi olan dil, başka hangi alanlarda kullanılmaktadır? İnsanlar iletişim araçlarından olan konuşma ve yazmayı bulamamış olsalardı günümüzdeki uygarlığa ulaşılabilir miydi? Tartışınız. Tartışmanız sonucu ulaştığınız görüşleri sınıf tahtasına yazınız.
4. Bilimde, sanatta, sporda ve günlük konuşma dilinde kullanılır.

5. İlk sanat dalı hangi devirde ortaya çıkmıştır? Bu soruya net bir cevap verebildiniz mi? Niçin?
5. Tarih yazıyla başladığına göre yazının icadından önceki dönemlerde insanlar mağaralara yaşadıkları şeyleri resmetmişler. Her ne kadar resimdir desek de buna net cevap veremeyiz.

6. Tarihte bilinen ilk yazılı eserimiz olan Göktürk Kitabeleri edebî metin kabul edilebilir mi? Niçin?
6. Edebi metin olarak kabul edilir. Çünkü içinde kullanılan kelimeler, anlamsal bağıntılar, kullanılan mecazlar ve sanatlar bize bunu bir metin olduğu göstermiştir.

7. Atatürk, sanata ve sanatçıya niçin değer vermiştir? Tartışınız. Ulaştığınız sonuçları defterinize yazınız.
7. Atatürk sanata ve sanatçıya değer vermesindeki en büyük etken toplumların ileri medeniyet seviyesine ancak sanata önem takdirde olabileceğini söylemiştir.

8. Bir milletin medeni sayılabilmesi için hangi özellikleri taşıması gerekir?
8. Teknolojik gelişmelerin yanında sanata sanatçıya önem vermesi gerekiyor.

9. Ülkemizin diğer ülkelere daha iyi tanıtılabilmesi için ne tür faaliyetler yapılabilir? Bu faaliyetler ülkemizin hangi özelliklerini ön plana çıkarır? Aşağıya maddeleyerek yazınız.
9. Kültür sanat etkinlikleri
Olimpiyatlar
Yazarların eserlerinin diğer dillere çevrilmesi
Turizm elçilerin örnek davranışları
Turistlere yapılan muamele ve davranışlar
Yöresel özellikte yemek, halk oyunları, spor gibi etkinlikleri yurt dışında çok sayıda gösterilmesi

DEĞERLENDİRME:


1. Aşağıdakilerden hangisi güzel sanat eseri kabul edilemez?
A. Osman Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tablosu
B) Ayşe’nin dokuduğu kilim
C) Ömer Seyfettin’in “Diyet” adlı hikâyesi
D) Barış Manço’nun “Nazo Gelin” adlı şarkısı
E) Roden (Rodin)’in “Musa” adlı heykeli
CEVAP: B

2. Aşağıda verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
A. Zanaat, plastik sanatların oluşmasına neden olur.
B. Zanaat, sanata fayda sağlar.
C. Sanat, insanın varlık şartlarından biri değildir.
D. İnsanın olduğu her yerde güzel sanat etkinliği yoktur.
E. Güzel sanatlar, sanatçının sadece gerçek hayatla bağlantısını yansıtır.
CEVAP: B

3. Aşağıdakilerden hangisi Atatürk’ün sanat ve sanatçıya verdiği değeri yansıtmayan bir çalışmasıdır?
A. Ankara Konservatuvarını açması
B. Sanatçıları maddi ve manevi yönden desteklemesi
C. Eski eserleri korumak amacıyla kararlar aldırması
D. Bilinçli bir kamuoyu oluşturmaya çalışması
E. Sofrasına sanatçıları davet etmesi
CEVAP: D

4. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanların başına “D”, yanlış olanların başına “Y” yazınız.
( D ) Sanat eseri tüm özellikleriyle başka bir esere benzemez, biriciktir.
( D ) Her sanat eseri, sanatçısını pek çok yönüyle temsil eder.
( Y ) Edebiyat, malzemesi insan olan güzel sanat dalıdır.(Malzemesi dildir.)
( D ) İnsanın her türlü etkinliği sanat olarak işlenemez.

5. Sanat ve zanaatın ortak ve farklı yönlerini sıralayınız.

Farkları:
  • Sanat eseri biriciktir; zanaat eseri ise çoğaltılabilir.
  • Sanat eseri alışılmışın dışında özgündür; zanaat eseri alışılmış bilinen tekrar edilendir.
  • Sanatta yaratıcılık ön planda olmasına karşılık zanaatta ustalık ön plandadır.
  • Sanat eseri güzellik amacı güder; zanaat ise yarar amacı.
  • Sanatçı eserini oluştururken para kazanma amacı gütmez; zanaatçı para kazanmak ister.

Benzerlikleri:
  • Her ikisi de el emeği ister.
  • Her ikisi de biçim oluşturur.
  • Her ikisi de bir beceri izlenimi verir.
  •  Her ikisinin de temelinde bir tasarım vardır.


6. “İnsanlarda birtakım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Yukarıdaki sözden çıkardığınız mesaj nedir? Bu mesaj, Atatürkçü düşüncenin hangi yönüyle ilişkilidir?
6.Şairler her zaman toplumdaki diğer insanlardan daha faklı duygu ve düşünceler içindedir. Şairler her zaman topluma yön vermiş insanlardır.

7. Aşağıdaki cümleleri “Milletlerin Tanınmasında Güzel Sanatların Rolü” konusunda öğrendiğiniz bilgilere göre tamamlayınız.
Milletlerin TANINMASINDA güzel SANATLAR etkin rol oynar.
Atatürk, edebiyatı, en önemli SANAT araçlarından biri olarak görmüştür.

Schritte International 2 Kursbuch+Arbeitbuch PDF Viewer - Download

28 Kasım 2013 Perşembe

Schritte International 2 Kursbuch+Arbeitsbuch

(2006)


Schritte International 1 Kursbuch+Arbeitbuch PDF Viewer - Download

Schritte International 1 Kursbuch+Arbeitsbuch

(2006)


Schritte International 1 Lehrerhandbuch PDF Viewer - Download

Schritte International 1 Lehrerhandbuch

(2006)


Schritte International 1 Glosario XXL (Arbeitbuch Answers) PDF Viewer - Download

Schritte International 1 Glosario XXL

(Arbeitbuch Answers)

(Black and White)

(2008)


Tales of Mystery and Imagination (PENGUIN READERS) PDF Viewer - Download

27 Kasım 2013 Çarşamba

PENGUIN READERS
Level 5 Upper Intermediate (2300 words)
Tales of Mystery and Imagination
Edgar Allan Poe

Tales of Mystery and Imagination (OXFORD BOOKWORMS) Answers PDF Viewer - Download

Oxford Bookworms Library STAGE 3 - Fantasy&Horror
Tales of Mystery and Imagination Answers
Edgar Allan Poe

Tales of Mystery and Imagination (OXFORD BOOKWORMS) PDF Viewer - Download

26 Kasım 2013 Salı

Oxford Bookworms Library STAGE 3 - Fantasy&Horror
Tales of Mystery and Imagination
Edgar Allan Poe

Schritte International 2 Glosario XXL (Arbeitbuch Answers) PDF Viewer - Download

Schritte International 2 Glosario XXL

(Arbeitbuch Answers)

(Black and White)

(2006)


Schritte International 2 Kursbuch+Arbeitbuch (Black&White) PDF Viewer - Download

Schritte International 2 Kursbuch+Arbeitsbuch

(Black and White)

(2006)


11. Sınıf Dil ve Anlatım Ders Notları Tüm Üniteler PDF Viewer - Download

24 Kasım 2013 Pazar

11. Sınıf Dil ve Anlatım Ders Notları Tüm Üniteler


11. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları Tüm Üniteler PDF Viewer - Download

<h2 style="text-align: center;">
11. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları Tüm Üniteler</h2>
<div>
<br /></div>
<iframe src="https://docs.google.com/file/d/0B-xGCX-DplrcdFM2MUVZcXp5V1U/preview" width="640" height="480"></iframe>

9. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları Tüm Üniteler PDF Viewer - Download

9. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları Tüm Üniteler


Deutsch 04 - Almanca Soru Kalıpları Videolu Konu Anlatımı

23 Kasım 2013 Cumartesi

Almanca Soru Kalıpları Videolu Konu Anlatımı


Deutsch 01 - Almanca Selamlaşma Videolu Konu Anlatımı

Almanca Selamlaşma Videolu Konu Anlatımı


Grammarway 4 (with answers) PDF Viewer - Download

Grammarway 4

Jenny Dooley & Virginia Evans

2004


Grammarway 3 (with answers) PDF Viewer - Download

Grammarway 3

Jenny Dooley & Virginia Evans

2004


Grammarway 2 (with answers) PDF Viewer - Download

Grammarway 2

Jenny Dooley & Virginia Evans

2004


Grammarway 1 PDF Viewer - Download

Grammarway 1 

Jenny Dooley & Virginia Evans

2004


9. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları 4. Ünite - Öğretici Metinler

9. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI

IV.ÜNİTE
ÖĞRETİCİ METİNLER 

Tanım: Bilgi ve haber vermek,ikna etmek,kanıları değiştirmek,uyarmak,düşündürmek,yönlendirmek,tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlere denir.

Özellikleri:

  • Bu metinler ele aldığı konuya göre deneme,makale,fıkra gibi farklı isimler alır. 
  • Hepsi düzyazı şeklindedir ancak konuyu ele alış şekilleri farklıdır. 
  • Bu tür metinlerde okuyucuya verilmek istenen mesaj genellikle doğrudan aktarılır.Bu mesaja ana düşünce denir.
  • Öğretici metinlerde amaç bilgi vermek,öğretmek… olduğu için daha çok günlük dil kullanılır. 
  • Sanatsal anlatıma,mecaz anlamlı kelimelere fazla yer verilmez. 

GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER  

Makale : 

Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler  öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.

  • Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.  
  • Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır. 
  • Gazete ve dergilerde yayımlanır.  

Deneme : 

Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.

  • Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.  
  • Samimi bir dil kullanılır.  
  • Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.  
  • Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.  

Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.

Fıkra : 

Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla, kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.

  • Gazete yazısıdır.
  • Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez. 
  • Dil tabiidir.Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir.  

Sohbet (Söyleşi) :  

Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir..

  • Herkesi ilgilendiren konular seçilir.  
  • Yazar, sorulu-cevaplı  cümlelerle karşısındakiyle  konuşuyormuş hissi verir.  
  • İçtenlik, samimilik,doğallık sohbetin özelliklerindendir.  

Eleştiri : 

Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz hem yapı yönünden açıklayan, başarılı ve   başarısız ya da değerli ve değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlaştırıp  belirten yazı türüdür.

  • Eleştiri objektif olmalıdır.  
  • Eleştiride amaç okura ve yazara yol göstermektir.
  • Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere öznel eleştiri, kişisel duygularını katmadığı,objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.

Röportaj : 

Yazarın okuyucularına bir konuyu inandırmak için kişi, eşya, eser ya da bir yerle ilgili olarak yaptığı incelemeleri, fotoğraflarla süsleyerek, kendi görüşlerini de katarak yazdığı gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.

  • Röportaj, bir çeşit haberdir. Fakat, röportajda bilgiden başka, yazarın izlenimleri, düşünceleri, görüşleri de yer alır.  
  • Röportajı hazırlayan kişi, konuyu iyice öğrenmeli, yerinde ve gerekli incelemeleri yapmalı, gerekli belgeleri toplamalıdır.  
  • Röportaj türü, gazeteciliğin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, röportaj, özellikle gazetecilerin uyguladığı bir türdür.  

KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER 

Hatıra (Anı) : 

Bir yazarın kendisini yaşadığı ya da tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.

  • Geçmişteki olay üzerine yazılır.  
  • Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.  
  • Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir. 
  • Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. 

Günlük (Günce) : 

Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.

  • Kısa yazılardır.  
  • Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.  
  • Yazarın hayatından izler taşır.  
  • İçten ve sevecendir.  
  • Divan edebiyatında Ruzname denir.  

Gezi Yazısı : 

Yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür. * Gezi yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir.
Yazar gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar.Okur sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi.

Biyografi (Yaşam öyküsü) :  

Edebiyat, sanat, siyaset, ticaret vb. alanlarda haklı bir üne kavuşmuş, tanınmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okuyucuya duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir görüşle yazılan inceleme yazılarına biyografi denir.

  • Kişiyi tüm yönleriyle tanıtır. 
  • Açık, sade bir dil kullanılır. 
  • Divan edebiyatında şairleri anlatan bu eserlere, "Tezkire" denirdi. 

Otobiyografi (Özyaşam öyküsü) : 

Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir.

  • Çoğu zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder. 

Mektup : 

Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi amacıyla yazılan özel yazılara mektup denir.

  • Mektupta kullanılacak anlatım, bunu okuyacak kişinin kültür düzeyine göre ayarlanır. 
  • Edebiyatımızda mektup türü, Tanzimat Edebiyatı döneminde gelişmeye başlar. 

Mektuplar, dört grupta sınıflanmaktadır:

  1. Özel Mektuplar 
  2. Edebî Mektuplar
  3. Resmî ve İş Mektupları 


9. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları 3. Ünite - Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler

9. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI

III. ÜNİTE 
OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER  

A- ANLATMAYA DAYALI EDEBİ METİNLER  


  • Bir olayı anlatmaya dayanan edebi metinler masal,destan, halk hikayesi… gibi metinlerdir. 
  • Bu metinler dış dünyaya ait olayları kişi,zaman ve mekana bağlı olarak okuyucuya aktarır. 
  • Destan ve masalla başlayan bu tür romana kadar gelen bir çizgi takip etmiştir. 

ROMAN 

Yaşanmış ya da yaşanabilecek olayların yer, zaman ve kişiye bağlanarak anlatıldığı uzun soluklu eserlere roman denir.

  • Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır. 
  • Romandaki bütün olaylar belli bir olay etrafında gelişir.Ana olay etrafında olaycıklar vardır. 
  • Şahıs kadrosu geniştir.Kahramanlar tüm yönleriyle tanıtılır.
  • Zaman olarak geri dönüşler olur. 

Romanlar çeşitli türlere ayrılır;
- Tarihi Roman: Konusunu tarihten alır.
- Töre Romanı: Toplumun yaşayış tarzı, gelenek,görenek ve törelerin ele alındığı romanlardır.
- Psikolojik Roman: Ruh çözümlemelerinin yapıldığı romanlardır.
- Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
- Tezli Roman: Bir görüş veya düşünceyi savunan romandır.
- Polisiye Roman: Konularını polisi ilgilendiren olaylardan alan romanlardır.

HİKAYE  

Olmuş ya da olması mümkün olan olayları anlatan,romana göre daha kısa olay yazılarıdır.

  • Romanda birden fazla olay varken hikayelerde çoğunlukla tek bir olay vardır. 
  • Şahıs kadrosu romana göre dardır.  
  • Hikayede ayrıntılara girmekten sakınılır,kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.  

İki tür hikaye görülür;
a) Olay Hikayesi (Klasik Hikaye): Maupassant tarzı da denir. Olay esastır. Bizdeki temsilcisi, Ömer Seyfettindir.
b) Durum-Kesit Hikayesi: Çehov tarzı da denir. Olaydan çok insanın belli bir zaman dilimindeki durumu anlatılır. Bizdeki temsilcisi, Sait Faik Abasıyanık'tır.

MASAL 

Genellikle halkın yarattığı , ağızdan ağıza , kuşaktan kuşağa sürüp gelen ,çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan eserlere masal denir.

Genel Özellikleri:

  • Masallar , meydana geldikleri zaman bir kişinin malıyken , yaygınlaştıkça, yöreden yöreye, ülkeden ülkeye geçtikçe halkın malı olur. Masal , anonim bir türdür. 
  • Olaylar hayal ürünüdür.  
  • Kahramanlar insanüstü nitelikler gösterir.
  • Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk- haksızlık- adalet- zulüm , alçakgönüllülük – kibir…. gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir. 
  • İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. 
  • İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. 
  • Masallarda yer ve zaman kavramları belirsizdir.
  • Anlatımda genellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi ( -mişli geçmiş ) kullanılır. 
  • Anlatım kısa ve yoğundur. 
  • Masal kişileri her tabakadan seçilebilir.Masallarda cinler, periler, devler de rol alır. 
  • Masalların bir kısmı hayvanlarla ilgilidir.
  • Masalların çoğu “ bir varmış, bir yokmuş …” ya da “ evvel zaman içinde , kalbur saman içinde …” gibi ifadelerle başlar.Bunlara tekerleme denir.Tekerlemeden sonra olay ve dilek bölümleri gelir.Türk masallarında dilek bölümü ya “ onlar ermiş muradına …. “ ya da “ gökten üç elma düştü …” biçiminde başlar. 
  • Masallarda milli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez.  
  • Evrensel konuların işlendiği masallarda eğiticilik esastır.
  • Masallarda genellikle bir eğitim amacı saklıdır.Masallar bu yönüyle didaktik ( öğretici) bir nitelik taşır.
  • Günümüzde belli bir kişinin ortaya koyduğu yapma masallarda yazılmaktadır. 

HALK HİKAYELERİ  

Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı ürünleri içinde 16.yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.

Genel Özellikleri:

  • Türk edebiyatında bu özelliğe sahip ilk örnek Dede Korkut Hikayeleridir. 
  • Genellikle aşk konusunun işlendiği halk hikayelerinde zaman zaman kahramanlık konularıyla dini konuların işlendiği de görülmüştür. 
  • Nazım- nesir karışık olarak anlatılan bu hikayelerin gelişip yayılmasında saz şairlerinin önemli bir fonksiyonu vardır.
  • Hikayenin kahramanı aşık olur, sevgilisine kavuşma yolunda çeşitli maceralara girer, sonunda kavuşur veya kavuşamaz ama hikaye de orada biter. 
  • Halk hikayelerinin destan döneminin kapanmasından sonra ortaya çıktığı kanaati yaygındır. Nitekim Türk edebiyatında halk hikayelerinin en eski örneği sayılan Dede Korkut Hikayeleri de destandan halk hikayeciliğine geçiş dönemi ürünü olarak kabul edilmektedir. 

Halk hikayelerini destanlardan ayıran özellikler:

  • Mutlaka tarihi bir olaya dayanmaması,  
  • Nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması,  
  • Şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır, 
  • Kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi,
  • Hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi,  
  • Değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması,
  • Belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır.  
Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir:
a. Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif  ile Mahmut... 
b. Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hikayeler... 
c. Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi 
d. Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri  NOT: Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri’dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikayeleri özel bir önem taşır.  

Not: Mesnevi ve Manzum Hikaye türleriyle ilgili bilgiler “Nazım Biçimleri” ve “Manzume ve Şiir” bölümlerinde verilmiştir. 

Mesnevi Türünün Şiirle Ortak ve Şiirden Farklı Yönleri: 
1) Şiirle benzer yönü:Redif,kafiye,ölçü,ses ve söyleyiş gibi ahenk unsurlarının ve yapı(nazım birimi) unsurunun benzer olması. 
2) Şiirle farklı yönü:Mesnevide bir olay örgüsünün bulunması ve bu olay örgüsüne bağlı kişi,zaman,mekan unsurlarının bulunması. 

DESTAN 

Bir milletin başından geçmiş ve toplumda  derin etki bırakan savaş,göç,afet,kıtlık gibi olayların etkisiyle söylenmiş,kimi zaman da bir kişinin kahramanlıklarını anlatan  uzun manzum hikayelerdir.  
Destanlar; milletlerin tarihinde derin iz bırakmış önemli olayları harikuladeliklerle süsleyerek anlatan uzun, manzum, milli eserlerdir. Destan anlatıcısı ozan (akın veya baksı) onu bir kopuz eşliğinde söyler. Bir takım mimik, jest ve taklitlerle anlatımını kuvvetlendirmeye çalışır.  

Masallarla destanlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar: 

Masal ile destan arasında şu benzerlik vardır:  
Destanlarda, masal kahramanı olarak bilinen perilerin yaşayışına benzer bir hayat süren destan kahramanları vardır. Oğuz Destanı’nda Oğuz’un evlendiği kızlar gibi.  

Masal ile destan arasındaki farklar: 
  1. Masal konuları çeşitli olmasına rağmen destan konularında kahramanlığa fazla yer verilir. Umumiyetle milletlerin mazisindeki önemli olaylar ve büyük kahramanlar etrafında destanlar teşekkül eder.  
  2. Masal kahramanlarının hayali olmasına karşılık destan kahramanlarını biz tarih sayfalarında bulabiliriz. Oğuz Kağan gibi.  
  3. Destanlar daha hacimli olur. Pek çok olayın anlatıldığı destanların hacimleri de uygun olarak geniş bir yer kaplar. 
  4. Destanlar manzum olurlar, masallardaki durum ise tamamıyla tersidir. Masallarda manzum kısımlar yok denecek kadar azdır.                    
  5. Masalların benzerlerine başka milletlerde de rastlanıldığı halde destanlarda durum farklıdır. Destanlar millidir. Bir millete aittir.  
Romanlarla destanlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar:

Roman ile destan arasında şu benzerlik vardır: 
Her iki türün yapısının da olay örgüsü,kişiler,zaman ve mekan unsurlarından oluşması. 

Roman ile destan arasındaki farklar: 
  • Destanda bir milleti derinden etkileyen olaylar işlenirken romanda konu sınırlaması söz konusu değildir. 
  • Destanın doğal gerçekliği bulunmazken romanda doğal gerçeklik ve kurmaca gerçeklik birlikte işlenir.  

MANZUM HİKAYE 

Manzum Hikaye; bir mekan, bir zaman ve kişiler etrafında gelişen olay örgüsünü şiir halinde anlatan nazım biçimidir. Türk edebiyatında Tanzimat sonrasında gelişen bu türün en güzel örneklerini Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy vermiştir.  
Manzum hikâyelerin öykülerden tek farkı manzum(şiir) biçimde yazılmış olmasıdır. Bu tür hikayelerde didaktik şiir özelliği görülür. 

Tarihi:   
Bu tür için ilk adımları Recaizade Mahmud Ekrem ile Muallim Naci atmıştır. Bu tür Servet-i Fünun döneminde etkili hale gelmeye başlamıştır. Mehmet Akif Ersoy’un ise Küfe, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Hasta gibi önemli manzum hikayeleri bulunmaktadır. 

Temsilcileri:   
En önemli temsilcileri Mehmet Akif Ersoy ve Tevfik Fikret'tir. Bunun yanında Beş hececiler de bu türe katkıda bulunmuştur. 
 
Genel Özellikleri 
  • Manzum hikayeler edebi metinlerdir. 
  • Konu ve özellik bakımından hikaye ile aynı özellikleri gösterir. 
  • Tanzimattan sonra ortaya çıkan bu manzume türü kafiyeli ve redifli, şiir biçiminde hikaye yazmak amacını güder.
  • Manzum hikayelerde şairler ya bir olayı anlatırlar ya da bir öğüt verme çabası güderler. 
  • Manzum hikayeler genellikle bir çevre tasviriyle başlar, o çevrenin kişileri anlatılır.Sonra olay anlatılır.Amaç okuyucuya bu bölümde ders vermektir.Bir hikaye gibi sonlandırılır. 
  • Manzum hikayeler düşündürücü ve eğiticidir.
  • Manzum hikayeler belli bölümlerden oluşur.İlk bölümde anlatılmak istenen olaydan ve kişilerden bahsedilir.İkinci bölümde olaylar anlatılır,örneklerle tasdik edilir.Üçüncü bölümde ise olay son bulur ve okuyucuya ders vermeyi güden cümleler yer alır. 

B- GÖSTERMEYE DAYALI EDEBİ METİNLER  

  • Olayı bir topluluk önünde canlandırma esasına dayanan metinlerdir. 
  • Ortaoyunu,karagöz,komedi,dram… gibi türler bu bölüme girer. 

TİYATRO 

Hayattaki olayları konu edinen, sahnede oynanmak amacıyla yazılan edebi eserdir. 
Tiyatro göstermeye bağlı bir güzel sanat dalı olarak “dramatik sanatlar” dan biridir. 
  • Roman ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur. 
  • Tiyatro metinlerindeki temel ifade biçimi “ gösterme” ve “anlatma” dır 
  • Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır. 

MODERN TÜRLER 

A-TRAJEDİ: 

Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek, ahlak ve  erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
  • Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden alır. 
  • Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir. 
  • Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
  • Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer. 
  • Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır. 
  • Üç birlik kuralına uyulur. (yer, zaman, olay)
  • Oyunda koroya yer verilir. 
Ünlü trajedi yazarları;  
Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles.  
Fransız; Corneille, Racine.  

B-KOMEDİ: 

İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir. 
  • Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır. 
  • Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir. 
  • Her türlü söze şakaya yer verilir. 
  • Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir. 
  • Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur. 
  • Manzum olarak yazılır. 
  • Üç birlik kuralına uyulur. 
Türün yazarları, Yunan-Aristophanes, Fransız- Moliere.  

C-DRAM: 

Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir. 
  • Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır. 
  • Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır. 
  • Üçbirlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
  • Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır. 

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU TÜRLERİ  

KARAGÖZ 

Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir.  Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazı kaynaklarda “Hayal-i Zıl” şeklinde de adlandırılır. Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, satıcılardır. Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır. Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir. Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye “hayal perdesi” denir. Oynatan kişi de hayali ya da hayalbaz olarak adlandırılır. 
Karagöz oyunu dört bölümden oluşur:  
  1. Giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim   konulur.    
  2. Muhavere: Karagöz ve Hacivat’ın karşılıklı konuşmaları    
  3. Fasıl (Asıl oyun) 
  4. Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür.  
Karagöz oyunundaki tipler ana hatlarıyla şöyle tasnif edilir: 
a)Asıl Tipler:Karagöz, Hacivat 
b)Şive taklitleri yapan tipler: Kastamonulu, Kayserili, 
Bolulu,Eğinli,Arap, Acem,Arnavut,Laz,Kürt,Rumelili, 
Muhacir,Ermeni,Yahudi,Rum ,Frenk 
c)Hasta Tipler:Beberuhi,Tiryaki, Kekeme,Altıkulaç, 
Sarhoş, Deli 
d)Diğer Tipler:Çelebi,Köçek,Zenne 

ORTAOYUNU 

Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur. 
Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir. 
Halkın ortak malıdır. Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir. Oyunda Karagöz ile Kavuklu’nun; Pişekâr ile Hacivat’ın bütün özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz’ün perdede, Orta Oyun’un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz’de tasvirlerin gölgesi oynatılır.  

MEDDAH  

Geleneksel tiyatro içinde yer alan Meddah  hikâyelerinde rol alan bütün kişileri, hikâyeyi anlatan ve meddah adıyla anılan tek kişi canlandırır.  Hikâye anlatmak olan meddahlık bir taklit yapma sanatıdır. Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bir sanatkârda toplanmış bir temaşadır. 
Meddah bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâyeler anlatır. Meddahın anlatışını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur. 
Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa (baston) oluşturur. Genellikle güldürücü, ahlâkî ve edebi sonuç çıkarılacak hikâyelerine klişeleşmiş "râvıyân-ı ahbar ve nâkılân-ı âsar ve muhaddisân-ı ruzigâr şöyle rivayet ederler ki" şeklinde söz başı ile başlar, daha sonra kahramanları sayıp hikâyesini anlatır. Meddah hikâyenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şiveleri ile konuşturan insandır.  

KÖY SEYİRLİK OYUNLARI 

Köy seyirlik oyunları, adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında, köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler. 
Oyuncu - seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas, bir şapka, bir baston, bir deve, bir sopa, bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır. 
Köy seyirlik oyunlarında da ortaoyununda ve meddahta olduğu gibi doğaçlamaya büyük önem verilir.  

NOT: 
Geleneksel tiyatro türlerini modern tiyatro türlerinden ayıran özellikler: 
  • Geleneksel Türk tiyatrosunda yazılı bir metin yokken modern Türk tiyatrosunda yazılı metin vardır. * Geleneksel Türk tiyatrosunda sahne ve dekor anlayışı yokken modern Türk tiyatrosunda sahne ve dekor kullanılmaktadır. 
  • Geleneksel Türk tiyatrosunda belirli tipler varken modern Türk tiyatrosunda çeşitli karakterler ve tipler birlikte yer almaktadır. 
  • Geleneksel Türk tiyatrosunda taklitler,şive bozuklukları ve yanlış anlamalar önemli bir yer tutarken modern Türk tiyatrosunda konuya göre bir dil kullanılmaktadır. 

9. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları 2. Ünite - Coşku ve Heyecan Dile Getiren Metinler (Şiir)

9. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI

II. ÜNİTE 
COŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR) 

ŞİİR VE ZİHNİYET 

Zihniyet,bir dönemdeki sosyal, siyasî ,idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır.Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.
Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır.Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır.Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü,ilişkilerini,inançlarını,sanat zevkini görebiliriz.Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM) 

Ahenk: 

    Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.
     Şiirde ahenk;ustaca kullanılan ses akışı,söyleyiş,ritm,ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü,uyak,vurgu,tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.
Şiirde ahengi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

1) Vurgu: 

Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.
Ör:  
Gök sarı toprak  sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları    

2) Tonlama: 

Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma,üzüntü,özlem,hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.
Ör:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

3) Ölçü: 

Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.

  • Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
  • Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
  • 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir.Hece
ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık
esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten
heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece
olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize
sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.
- Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.
O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
.     .    -    -     .  .   -    -     .  .   -      -    .   .    -
Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i tün

- Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür. 19.yüzyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

4) Uyak (Kafiye) ve Redif: 

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.
Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım    kafiye:’’an’’
Her söze inanmışım      redif: ‘’mışım’’
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım

Uyak Çeşitleri

a)Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan, kafiyeye yarım uyak denir. Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

b)Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

Ben gideyim yol gitsin,ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

c)Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.

Bir idamlık Ali vardı,asıldı
Kaydını düştüler,mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

d)Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz  kışım yazıma

Bu beyitteki ‘yazıma’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından  cinaslı uyaktır.

NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları  aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

Uyak Düzeni(Şeması) ve Çeşitleri 

Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır:

a) Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı                                    
Beşikte bırakmış ana evladı                                      
Kırılmış yetimin kolu kanadı                                    
Zulüm pençesinden aman kalmamış

b) Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında                
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum            
Yolumun karanlığa saplanan noktasında                  
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
                                         Necip Fazıl Kısakürek

c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü                            
Titrek elleriyle gererken yayı                                    
Her yandan bir merak sardı alayı                              
Ok uçtu,hedefin kalbine düştü

d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır.Tek dörtlük için geçerlidir.

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı

5) Aliterasyon ve Asonans: 

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.
Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.

senin kalbiden sürgün oldum ilkin
bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

“ ü harfi ile asonans , s harfi ile aliterasyon yapılmıştır. ”

ŞİİR DİLİ 

Şiir insanın değişen duygu, coşku, özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere(mecaz) yer verir.
Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.

Söz Sanatları 

1 ) Teşbih (Benzetme) : 

Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.
Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur.
Öğeleri şunlardır :

  1. Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından güçsüz olanıdır.   
  2. Kendisine Benzetilen: Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.
  3. Benzetme Yönü: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır. 
  4. Benzetme Edatı : Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir. 

Ör: Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,    
      Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
                    (Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)

Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur:Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak,işlemek
Benzetme edatı: Gibi

Ör: Kömür gözlüm, gül dudaklım
      Sen de bir gün perişan ol
                                Hicranî
Benzeyen: göz - dudak
Benzetilen:kömür – gül

2 ) İstiare (İğretileme) : 

Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan  teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.

a- Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.

Ör: Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut(söylenmemiş)
Benzetilen:siyah tül (söylenmiş)

Ör: Havada bir dost eli okşuyor derimizi
Benzeyen: Rüzgar(söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli(söylenmiş)

b- Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.

Ör:     Yüce dağların başında
          Salkım salkım olan bulut.

Benzeyen:Bulut(var)
Kendisine benzetilen:üzüm(yok)    

Ör:
Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi

Dörtlükte ‘’aslan’’ , ‘’miyav’’ sözcüğüyle kediye;fare, kükredi sözcüğüyle  aslana; ‘’kedi’’ ‘’uçuverdi’’ sözcüğüyle kuşa  benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.

3 ) Teşhis (Kişileştirme) : 

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.

Ör: Ağlama karanfil beni de ağlatma
      Sil göz yaşlarını

4 ) İntak (Konuşturma) : 

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir.Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur.Her intakta bir kişileştirme vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.

Ör: Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.

5 ) Tezat (Karşıtlık) : 

Aynı varlığın, olayın, durumun…birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.

Ömrümde zararsız günümü bilmem Her senede yüz milyonluk kârım var. (Huzuri)                                                                                                                                  
Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i  dermânındadır      (Fuzuli)

6 ) Mübalağa (Abartma) : 

Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.

Ör: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ    
Ör: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
      Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.

7 ) Telmih (Hatırlatma) : 

Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.

Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni.
                          Yunus Emre

8 ) Tecahül-i Arif (Bilip de Bilmezlikten Gelme) : 

Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe  bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
                                  Cahit  Sıtkı Tarancı

9 ) Hüsn-i Talil (Güzel Bir Nedene Bağlama) : 

Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.

Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.

10 ) Tenasüp (Uygunluk) : 

Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

Ör: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip  
       Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.
       Bu dizelerde ‘dert, derman, ilaç, tabip’ birbiriyle ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.

11 ) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) : 

Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.

Ör: Ankara bu olaya tepki gösterdi.
      Burada tepki gösteren şehir değil. Ankara da bulunan hükumettir. Mecaz-ı Mürsel yapılmış. Şehir söylenmiş hükumet kastedilmiştir.

Ör: Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum.
      (Kitabını okuyorum kendisini değil)

ŞİİRDE YAPI 

Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize ,beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.

Nazım biçimi: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir.Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.
Nazım türü: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.
Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.
Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.
Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.

Ör: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
      Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
                                                  Kanuni Sultan Süleyman

Kıt’a(Dörtlük): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıt’a veya dörtlük denir.

Ör: Tarihim,şerefim,şiirim,her şeyim
      Yer yüzünde yer beğen
      Nereye dikilmek istersen,
      Seni oraya dikeyim!
                Arif Nihat Asya

Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3,5,7 veya daha fazla eşit satırdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.

Bugün Cuma
Büyük annemi hatırlıyorum
Dolayısıyla çocukluğumu
Uzun olsaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!

Konu: Üzerinde söz söylenen herhangi bir olay,düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir. Tema: Şiirin bütününe hakim olan duygu veya hayale tema  denir.

Şiirin yapısını oluşturan tüm bu öğeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında  gelenek çerçevesi içerisinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu  nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.

TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM BİÇİMLERİ 

A) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI 


  • M.S.VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır.  * Bu dönem edebiyatı, sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür. 
  • Bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde (“kopuz” adı verilen sazla) dile getirilmiştir.  
  • Ölçü, ulusal ölçümüz olan “hece” ölçüsüdür.  
  • Nazım birimi “dörtlük”tür.  
  • Dönemine göre arı(sade) bir dili vardır.  
  • Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.  
  • Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
  • Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.  

Kullanılan Nazım Biçimleri: 

Koşuk 


  • “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir.   
  • Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir.  * Bu tür daha sonra Halk edebiyatında “Koşma” adıyla anılmıştır. 

Sagu 


  • Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir. * Divan edebiyatında “mersiye”;halk edebiyatında “ağıt” ismini almıştır. 

Sav 


  • Dönemin özlü sözleridir.  
  • Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir. 

Destan 

Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.

Destanların Özellikleri:


  • Toplumun ortak görüşlerini yansıtması 
  • Olağanüstü özellikler taşıması 
  • Kişilerinin seçkin olması (Kral, Han, Hakan...vb.) 
  • Ait oldukları milletten izler taşıması 
  • Oldukça uzun olması 
  • Konuları bakımından savaş, deprem, yangın… şeklinde sıralanabilmesi 

Türk Destanları:

Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konularını bilmekteyiz. Bunları da İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.

A) SAKA DEVRİ DESTANLARI 


  1. Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarında Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve bu savaşları anlatır. 
  2. Şu Destanı: İskender’le Türkler arasındaki savaşı ve Türk hakanı Şu’nun kahramanlıklarını anlatır. 

B) HUN DEVRİ DESTANI 

Oğuz Kağan Destanı: Hun hükümdarı Mete’yi ve onun yaşamını anlatır.

C) GÖKTÜRK DEVRİ DESTANLARI 


  1. Bozkurt Destanı: Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini anlatır. 
  2. Ergenekon Destanı: Bir savaşta yenilen ve Ergenekon’a açılan Türklerin orada bir demir dağı eritip intikamlarını almalarını anlatır. 

D) UYGUR DEVRİ DESTANLARI 


  1. Türeyiş Destanı: Uygurların bir erkek kurttan türeyişi anlatılır. 
  2. Göç Destanı: Uygur Türklerinin anayurtlarından göçünü anlatır. 

NOT: Destanlar oluşumları bakımından iki grupta incelenebilir.
a) Doğal Destanlar: Halk arasında ortaya çıkan anonim ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Bu türe örnek olarak şu destanları sıralayabiliriz.
İliada, Odysseia                                Yunanlıların (Homeros)
Kalevala                                                  Finlilerin
Nibelungen                                              Almanların
Ramayana, Mahabarata                             Hintlilerin
Cid                                                         İspanyolların
Chanson de Roland                                    Fransızların
Gılgamış                                                  Sümerlerin
Şehnâme                                           İranlıların (Firdevsi)  

b) Yapma (Suni) Destanlar: Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şairce destanlaştırılmasıdır. Yapma destan örneği olarak şunları sıralayabiliriz:
Virgilius                                 Aeneit
Dante                                    İlahi Komedi
Tasso                                    Kurtarılmış Kudüs
Milton                                   Kaybolmuş (Kaybedilmiş) Cennet
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA     Üç Şehitler Destanı

B) İSLAMİ DEVİR TÜRK EDEBİYATI 

1) TÜRK HALK EDEBİYATI 


  • İslamiyet öncesinden günümüze kadar kesintisiz gelen bir edebiyattır. 
  • Halk içinde yetişmiş ozanların icra ettiği bir edebiyattır. 
  • Temelinde sözlü bir gelenek vardır. 
  • Dili sadedir. 
  • Dörtlük ve yarım kafiye esaslıdır. 
  • Hece ölçüsü kullanılmıştır. 
  • Halkın dertlerini, sevinçlerini, her türlü duygularını işlemektedir. 
  • Koşma, destan, semai, varsağı, mani, ağıt, türkü, bilmece, atasözü, devriye, şathiye, ilahi, deme gibi çeşitli nazım şekilleri vardır. 

Kendi arasında:
a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı
b) Anonim Halk Edebiyatı
c) Dini-Tasavvufi  Halk Edebiyatı olmak üzere 3’e ayrılır.

a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı  : 


  • İslamiyet'ten önce başlamıştır. 
  • Bu edebiyatı genellikle “aşık”adı verilen sazlarıyla yazdıklarını besteleyip köy köy dolaşan ozanlar icra etmiştir. 
  • Hece ölçüsü kullanılmıştır. 
  • Dili sadedir. 
  • Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır. * Son dörtlükte şairin mahlası(adı) kullanılır. 
  • Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir. 
  • Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır. 

Kullanılan Nazım Biçimleri:
Koşma:

  • Aşk, ayrılık, gurbet,sevgi,doğa,yiğitlik gibi geniş çerçeveli konuların işlendiği bir nazım şaklidir. 
  • 11’li hece ölçüsüyle yazılır. 
  • 3  ile 6 dörtlükten oluşur. 
  • Dili sadedir. 
  • Kafiye düzeni “abab,cccb,dddb…”şeklindedir. 
  • Son dörtlükte şairin mahlası bulunur. 
  • Koşmanın konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama”adlı türleri vardır. 
Güzelleme: İnsan ve doğa sevgisinin lirik bir edayla işlendiği koşmalara denir.( Karacaoğlan)
Koçaklama: Savaş, yiğitlik, kahramanlık gibi konuları işleyen koşmalara denir. (Dadaloğlu ve Köroğlu)
Ağıt: Ölen kişinin arkasından duyulan acının ve onun iyiliklerinin işlendiği koşmadır.
Taşlama: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini eleştiren koşmalara denir. (Seyrani)

NOT: Güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama birer nazım türüdür.

Varsağı:

  • Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan “VARSAK” boylarının söyledikleri türkülere denir. 
  • Kafiye düzeni koşma gibidir. 
  • 4+4 şeklinde 8’li ölçüyle söylenir. 
  • “BRE, BEHEY, HEY “ nidaları sıklıkla kullanılmıştır. 
  • En az 3 en fazla 5 dörtlüktür. 
  • Konu olarak hayattan ve talihten şikayet gibi konular işlenir. 

Semai:

  • Koşma ile aynı konular işlenir. 
  • Kafiye düzeni koşma ile aynıdır. 
  • 4 + 4 =8 ‘li ölçüyle yazılır. 
  • 3–5 dörtlükten oluşur. 
  • Koşmadan ezgisi,dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır. 

Destan:

  • 6+5 ‘li hece ölçüsüyle söylenir. 
  • Halk edebiyatının en uzun nazım biçimidir. 
  • Kendine özgü bir söylenişi vardır. 
  • Kafiye düzeni koşma ile aynıdır. 
  • Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır.             
  • Dörtlük sayısında sınırlama yoktur. 

b) Anonim Halk Edebiyatı: 


  • Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.  
  • Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.  
  • Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır. 
  • Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür. 
  • En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür. 
  • Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.  
  • Sözlü geleneğe dayanır.  

Kullanılan Nazım Biçimleri:
Türkü:

  • Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir. 
  • Genellikle anonimdir,yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur. 
  • Aşk,tabiat,ayrılık,hasret,gurbet,sevgi,güzellik  gibi konular işlenir.
  • Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüyle söylenir.. 
  • Türküler iki bölümden oluşur. 

1-Bent: Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.
2-Kavuştak: Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.

Mani:

  • Hecenin 7’li kalıbıyla söylenirler. 
  • Bir dörtlükten oluşur. 
  • Uyak düzeni aaxa şeklindedir. 
  • İlk iki dize doldurmadır. Asıl konu son iki dizededir. 
  • Konu sınırlaması yoktur. 
  • Düz mani,kesik mani,yedekli mani v ecinaslı mani gibi türleri vardır. 

Ninni:

  • Annelerin çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü edebiyat ürünleridir. 
  • 7’li,8’li ve 9’lu hece ölçüsüyle söylenir. 
  • Genellikle dörtlüklerden oluşur. 

c) Dinî Tasavvufî  Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı):


  • Hece ölçüsü ağırlıklıdır,az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır. 
  • Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır. 
  • Tasavvuf terimlerinin dışında dil,halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir. 
  • Saz eşliğinde söylenenler de vardır. 
  • Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi,insan sevgisi,ölüm,Allah’a varış yolları,tasavvuf ilkeleri temel konularıdır. 
  • Coşkuludur,genellikle didaktik şiirlerden oluşur. 
  • Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türler de vardır. 

Kullanılan Nazım Türleri:
İlahi:

  • Tekke edebiyatının ana nazım türüdür. 
  • 8’li hece ölçüsüyle söylenir, 7 ve 11’li de olabilir. 
  • Fanilik,Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi temel konusudur. 
  • Bu türün en büyük ustası Yunus Emre’dir. 

Nefes:

  • 8’li hece ölçüsüyle söylenir. 
  • İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür. 

Deme (Deyiş):

  • 8’li hece ölçüsüyle söylenir  
  • Saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir. 

Nutuk:
Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.
Devriye:
Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir, yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir.

Şathiye:

  • Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. 
  • İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
  • Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. 
  • Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. 
  • Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.

NOT: Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür.

2) DİVAN EDEBİYATI (KLASİK  EDEBİYAT) 


  • Şairler şiirlerini “DİVAN” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu edebiyatına “Divan Edebiyatı” denilmiştir.Ayrıca “klasik-eski –zümre edebiyatı” da denilir.
  • İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler yaşamın her alanında Araplardan, Farslardan etkilenmişlerdir. Bu etkileşimin en belirgin olduğu alanların başında edebiyat göze çarpmaktadır.13. yy dan  itibaren şair ve yazarlar Fars-Arap etkisine girmeye başlamıştır. 
  • Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca’dır. 
  • Ölçü olarak “aruz ölçüsü”, nazım birimi genellikle beyittir. 
  • Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır. 
  • Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
  • Çoğunlukla aşk, şarap, kadın övgü, din, ahlak, tasavvuf konuları işlenmiştir. 
  • 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.  
  • Belli kalıpları olan bir edebiyattır.Duygu ve düşünceler mazmun denilen kavramlarla anlatılır. 
  • Soyut bir edebiyattır ve toplumsal konulara değinmemiştir. 

Kullanılan Nazım Biçimleri:

Divan edebiyatı nazım şekilleri
Dörtlük halindekiler   Bent Halinde   Beyit halindekiler              
Rubai                       Terci-i bent                      Gazel
Şarkı                       Terkib-i bent                    Kaside
Tuyuğ                                                                  Mesnevi
Murabba                                                                Müstezat

Gazel:

  • Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işleyen nazım biçimidir. 
  • Araplarda Farslara onlardan da Türklere geçmiştir. 
  • Gazelin ilk beytine “matla”son beytine “makta” denir. 
  • Makta  beytinde şairin mahlası(takma adı) kullanılır.  
  • En güzel beytine “beyt’ül gazel ya da şah beyit” denir.
  • Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna  yekahenk gazel denir. 
  • Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna  yek-âvâz gazel denir. 
  • Kafiye şeması: “aa,ba, ca da...” şeklindedir. 
  • En az beş en fazla on beş beyitten oluşur. 
  • Konu birliği yoktur. Her beyit başka bir konudan bahsedebilir. 
  • Türk edebiyatında Fuzûli,Bâki, Nedim en tanınmış gazel şairleridir. 

Kaside:

  • Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir. 
  • En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur. 
  • Kafiye düzeni gazelle aynıdır. 
  • İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının  bulunduğu beyte taç beyit,en güzel beytine beyt”ül kasid adı verilir. 

Kaside: Nesip- girizgâh- methiye- tegazzül- fahriye- dua bölümlerinden oluşur.
Nesib: Kasidenin giriş bölümüdür.
Girizgah: Konuya giriş niteliğinde olan bölümdür.
Methiye: Övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür.
Fahriye: Şairin kendini övdüğü kısımdır.
Tegazzül: Şair bu bölümde  bir gazele yer verir.
Dua: Övülen kişinin başarısı için Allah’a dua edilir.

Konularına Göre Kasideler
Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasidelere denir.
Münacat: Allah’a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara denir.
Methiye: Herhangi bir şahsı övmek için yazılanlar denir.  Naat:Peygamberleri övmek için yazılanlara denir.
Hicviye: Birini eleştirmek için yazılanlara denir.
Mersiye: Ölen birinin arkasından yazılanlara denir.

Edebiyatımızda kaside türünün en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza  adlı eseri bu türün en meşhur örneğidir.

Mesnevi

  • Beyit sayısı sınırsızdır. 
  • Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk,tarihi olaylar,dinî olaylar gibi konular işlenir. 
  • Mesneviler o dönemde roman ve hikaye türünün yerini tutuyordu.  
  • Her beyit kendi arasında kafiyelidir. 
  • Uyak düzeni aa, bb,cc,dd,ee,… şeklinde devam eder. 
  • Beş mesneviden oluşan eserlere “hamse” denir. 
  • Bir şehrin güzelliğini anlatan mesnevilere şehrengiz denir. 
  • Türk edebiyatındaki ünlü mesneviler şunlardır: 

Kutadgu Bilig  (İlk mesnevi - Öğüt)
Fuzuli- Leyla ile Mecnun    (Aşk)
Şeyh Galip- Hüsm ü Aşk    (Aşk)
Şeyhi-Harname    (Eleştiri)
Ahmedi-İskendername  (Tarih)
Nabi- Hayrabat    (Öğüt)
Süleyman Çelebi- Vesiletü’n-Necat (Mevlid) (Dini)  
Mevlana- Mesnevi  (Öğüt)

Müstezat:

  • Gazelin özel bir biçimine denir.  
  • Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. 
  • Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir. 

Rubai:

  • Kafiyelenişi aaxa şeklindedir.Tek dörtlükten oluşur. 
  • Aruzun belli kalıplarıyla yazılır. 
  • Hayatın anlamı ve hayat felsefesi,dünyanın nimetlerinden yararlanma  ve ölüm gibi konular işlenmiştir.
  • İran edebiyatına ait olan bu türün en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.  
  • Türkçe rubailerin en güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir. 

Tuyuğ:

  • Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir. 
  • Yak düzeni rubai gibidir.Tek dörtlükten oluşur. 
  • Felsefi konular işlenmektedir. 
  • Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur. 

Şarkı:

  • Besteyle okunmak için yazılan ve dörtlüklerden oluşan nazım biçimidir. 
  • Dörtlük sayısı 3ile 5 arasında değişir. 
  • Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4.  dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir. 
  • Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür.
  • Aşk ,sevgi,günlük hayat gibi konular işlenir. 
  • Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir. 
  • Şarkı türünün ilk kullanıcısı ve en önemli temsilcisi Nedim’dir.  

Murabba:

  • Dört dizelik kıtalardan oluşur.  
  • Bent sayısı 3-7 arasında değişir.  
  • Her konuda yazılır. 

Terkib-i Bent:

  • Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir. 
  • Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur. 
  • Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır.  
  • Bentleri birbirine  bağlayan beyitlere vasıta beyti denir.
  • Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir. 
  • Terkib-i Bent türünün en önemli ismi Bağdatlı Ruhi’dir. 
  • Türk edebiyatında bu türün en önemli ismi Ziya Paşa’dır. 

Terci-i Bent:

  • Terkib-i bente benzer. Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır. 
  • Konu olarak  daha çok Allah’ın kudreti,kainatın sırları ve kainatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir. 
  • Bu türün de  Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi Ziya Paşa’dır. 

C) BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI 


  1. Tanzimat  Edebiyatı 
  2. Servet-iFünun Edebiyatı 
  3. Fecr-i Ati Edebiyatı 
  4. Milli Edebiyat 
  5. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı 
  6. Günümüz Türk Edebiyatı 

Kullanılan Nazım Biçimleri:
Sone:

  • İlkin İtalyan edebiyatında görülen, Türk şiirinde az görülen, iki dört dizeli ve iki üç dizeli bölüm olmak üzere 14 dizeden oluşan nazım biçimidir. 
  • Uyak örgüsü şöyledir: abba  ccd  ede. 
  • Sone nazım şeklini Türk edebiyatında ilk olarak Servet-i Fünun şairleri kullanmıştır. 

Terza-Rima:

  • Üç dizelik bendlerle kurulu İtalyan nazım biçimi.
  • Dize kümelenişi ve kafiye düzeni  şöyledir: aba  bcb  cçc   ded... e 
  • Dante’nin “İlahi Komedya”sının bu biçimle yazılmış olması, terza – rima’nın yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
  • Terza-rima, Türk edebiyatında ilkin Servet-i Fünun döneminde bir tek şiirde (Tevfik Fikret’in Şehrâyîn) denenmiş (1899); İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra zaman zaman kullanılmışsa da, yaygınlık kazanmamıştır. 

Serbest Müstezat:

  • 19. Yüzyıl sonlarında özellikle Servet-i Fünun’cuların geliştirdikleri bir nazım biçimidir. 
  • Divan şiirindeki müstezattan farklı özellikleri vardır. 
  • Klasik nazım biçimlerinden ve tek ölçünün bir örnekliliğinden kurtuluş yeni biçimler ve ahenkler yaratmak düşüncesiyle oluşturulan bu biçim, serbest nazıma geçişte bir aşama olmuştur. 

Mensur Şiir:

  • 19. yüzyılın yarısında Fransa’da doğmuştur.
  • Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı çeviriler, mensur şiirin ilk örnekleridir.  
  • Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler”i, Yakup Kadri’nin “Okun Ucunda, Erenlerin Bağından” adlı yapıtları mensur şiir türünden ürünlerdir. 
  • Ölçü ve uyağa başvurulmaz. 
  • Duygu ve hayallerin düzyazı biçimiyle şiirsel anlatılmasıdır. 
  • Bu yazılarda iç ahenk önemlidir. Servet-i Fununcular tarafından kullanılmış, fazla yaygınlaşmamıştır. 

Serbest Nazım (Şiir):

  • Ölçüsüz ve uyaksız yazılan, belli kurallara bağlı olmayan şiirlerdir. 
  • Türk edebiyatında serbest nazım, cumhuriyetten sonra gelişmiştir. 
  • Serbest nazmın ilk örneklerini Nazım Hikmet vermiştir. 
NOT: Bu nazım biçimleri dışında “balat” adı verilen bir nazım biçiminin de kullanıldığı belirtilmektedir.Çok az tercih edildiği düşünülen bu nazım biçiminin özelliği 3 uzun 1 kısa bentten oluşmasıdır.

ŞİİRDE TEMA 

Konu: Üzerinde söz söylenilen,fikir yürütülen,yazı yazılan herhangi bir olay,düşünce veya duruma konu denir.
Tema: Şiirde dile getirilen duygu,düşünce ve hayale tema denir.

  • Şiir bir düşünce yazısı olmadığı için “tema” sözcüğünden daha çok esrede dile getirilen duygu ve hayali anlamalıyız.
  • Şiirde tema kimi zaman bir aşk,ayrılık acısı,ölüm korkusu gibi bireysel duygular kimi zaman da başka insanlar için üzüntülerin yer aldığı toplumsal konuları da içerebilir.  

ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM 


  • “Sanat yada edebiyat,bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.” ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz. 
  • Şiirdeki gerçeklik,somut bir anlayışla sınırlı değildir.Bu gerçeklik,insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir. 
  • Şair,şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar.Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler.Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder.Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar. 

ŞİİR VE GELENEK 

NOT: Halk şiiri ve Divan şirinin özellikleri “ŞİİRDE YAPI” bölümünde verilmiştir.

Modern şiirin özellikleri:

  • Bireysel duyguların ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir. 
  • Daha çok serbest nazım kullanılmıştır. 
  • Çağrışım yönünden zengin ifadeler vardır. 
  • Somuttan çok soyuta hitap eden şiirlerdir. 
  • Şiirler,ölçü ve kafiye olmaksızın yazılır. 

ŞİİR VE YORUM 

Okuyucun metni kendi birikimlerine,özelliklerine,kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına “yorum” denir.
Güzel bir yorum için:
a) Öncelikle şiirin yapısal özelliklerini, dil ve üslubunu,temasını belirlememiz gerekir.
b) Sonra şiirin yazıldığı dönemin şartlarına ve şairin zihniyetine (edebi kişiliğine) bakmamız gerekir.
c) Şiirin bağlı olduğu geleneğin özelliklerini bilmemiz gerekir.
d) Şiirin çok anlamlı bir metin parçası olduğunu unutmamız gerekir.

MANZUME VE ŞİİR 

Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır.Nazım,ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir. Manzume: Ölçü ve kafiye gözetilerek, nazım biçiminde yani dizeler halinde yazılan metinlere ”manzume” denir.
Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.
Manzume ve şiir arasındaki farklar:
a) Manzumede anlatılanlar düz yazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düz yazıyla ifade edilemez.
b) Manzumelerde bir olay örgüsü varken şiirlerde olay örgüsü yoktur.
c) Manzumelerde sözcükler genelde gerçek anlamda kullanılırken şiirde çok anlamlılık vardır.
d) Şiirler manzumelere göre çağrışım yönünden daha zengindir.

Manzum hikâye:

  • Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür. 
  • Önemli özelliklerinden birisi metinde karşılıklı konuşmaların yer almasıdır. 
  • Bu tarzı edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fununcular denemiştir.Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir.  

ŞİİR TÜRLERİ

1. Lirik Şiir 


  • Aşk, ayrılık, hasret ve özlem gibi konuları  duygusal bir dille anlatan şiire lirik şiir denir. 
  • Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir. 
  • Gazel, şarkı koşma, semai lirik şiire örnektir. 

2. Pastoral Şiir 


  • Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri  anlatan şiir türüdür. 
  • Şair doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa "eglog" adını alır. 

3. Epik Şiir 


  • Yiğitlik, kahramanlık, savaş… temaları işleyen şiirlerdir. 
  • Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. 
  • Okuyanda coşku ve yiğitlik duygusu uyandırır. 
  • Epik sözcüğü , Yunancada destan anlamındaki epope den gelmektedir. 

4. Didaktik Şiir 


  • Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç taşıyan şiirlerdir. 
  • Manzum hikâyeler ve fabllar da bu gruba girer. 

5. Satirik Şiir 


  • Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştiren şiirlerdir. 
  • Halk edebiyatında "taşlama", Divan edebiyatında "hiciv" denir. 

6. Dramatik Şiir 


  • Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. 
  • Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi.Bu şekilde sözler şiir şeklinde söylenirdi. 
  • Dramatik şiir, karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir. 
  • Bizde birkaç sanatçı dışında pek kullanılmamıştır. 


Translate